Adam tekrar süzdü iyice Hasret'i, derince bir nefes aldı az önceki meseleyi kendince kapatarak, "İnsan daha önceden iner şu köye, çarşı pazar bir dolaşır."

"Hiç adetim değildir."

Başını salladı adam, "Bundan sonrasına iyidir."

İkisi de sessiz kaldı bir süre, Hasret dudağının içini ısıra ısıra baktı adama, "Daha ne kadar dolanacaksın buralarda?"

Adam da baktı bir süre kıza, kara kaşlarının altındaki koyu gözleri ayrı bir ışıkla parıldar gibiydi, buna içi hoş mu olmalı yoksa tabanları yağlayıp dağa taşa mı kaçmalı çözemiyordu Hasret.

"Çaldığın gönlümü alana dek."

Bunu söyledi adam, Hasret olduğu yerde bir ürperdi, bir yutkundu bir de yutkunamadı. Tek bakışla çalınıyorsa gönlü, pek de sağlam yerde değildi Hasret'e göre.

Ama bu adamınki de sağlam yerde değilse Hasret'inki hiç değildi.

"Başına iş açarım ben senin. Edep adap kesmez." dedi en büyük silahıyla, "Git köyden kendine her dediğini yapacak akıllı uslu bir kız bul. Benden kimseye yar olmaz."

Lafını söyledikten sonra çekip gidecek oldu Hasret, kovasına canına sarılır gibi sarılıp yürümeye başladı, ama kolundan tutulduğu gibi çekilmesiyle suyun bir kısmı da üzerine döküldü.

Tam çiçeklerine.

Gelen soğuklukla ürperse de kıyafeti ince olduğundan içini pek bir gösterir diye daha da yükseltti kovasını kucağında. Komik dursa da önemli değildi, daha önemli şeyler vardı o an.

Adamın konuşmasıyla bedenleri arasında pek de bir mesafe olmadığını fark etti, omzu adamın göğsüne ha değdi ha değecek diye duruyor, gözleri de yüzünden ayrılmıyordu.

"Ne yapayım her dediğimi yapanı, kadın diye karşına alacaksan az şöyle dişe dokunacak."

Başından beri ters gitmelerinin adamın aslında hoşuna gittiğini birinci elden duyunca rahatsızca kıpırdandı Hasret, "Boğazına kalır ama sonra."

"Kalmaz meraklanma, az büyük lokma yutmadık.."

Hamza denen boyu devrilesicenin yüzüne kaşlarını kaldırıp manidar manidar baktı Hasret, rüyasında çıktığı gibi her düğünde ayrı kızı gözüne kestiriyordu demek. Derin bir nefes aldı, hemen yanından rahatsızca öksürdü adam.

"O manada demedim. Kadın kısmı söz konusuysa nikahsız da yanaşmam. Bizde öyle şeyler olmaz."

"Bir bana denk geliyor yani?"

"Yok, daha denk gelmedi."

Olduğu yerde biraz salındı Hasret, boynunu gıdıklayan saçını omzuyla itelemek istedi. Ama kendisi davranamadan iri eliyle ağır ağır saçını boynundan ayıran adamın tenini hissedince bir ürperdi, yaklaşıp da omzuna göğsünü değdiren adama aşağıdan aşağıdan baktı kahve gözleriyle.

"Gece pencereye çık."

"Çıkmam."

Genç kızın boynuna doğru kıvrılıp duran saçlarına dokundu tekrar parmak uçlarıyla, "İki dakika yüzünü göreyim."

"Kimsin necisin bilmem." Adamın elini omzuyla iteleyip uzaklaştı bir adım, "Daha dolanma buralarda vallahi anama söylerim."

"Anana ne hacet, senden başka kimsenin bu kadar zararı dokunmaz bana."

Hasret sessiz kaldı biraz, adam konuştu sonra, "Seni köyde gördüm düğünde değil. Adamın tekiyle pazarlık yapıyordun, ta o zamanlar kulak misafiri oldum." Hasret'in kendisine bakmasıyla devam etti, "Dedim ki içimden, 'zehir gibi kız'."

"Bir de izliyor musun orada burada kızları."

Hasret'in savunmasının nasıl çalıştığını az buçuk gözlediğinden konuşmasına devam etti adam, "Sonra düğünde gördüm, sordum soruşturdum."

"Ayyaş arkadaşlarında pencereme dikildin."

"Dikilenin ayağını keserim." Genç kızın koynundaki su kovasına baktı hoşnutsuzca, "Kendim dikildim."

Hasret'in derin bir nefes alışını işitti, devam etti, "Bir baktım pencerene, gökte ay parıldıyor sen ondan fazla parıldıyorsun."

"Sen de baktın durdun tabi."

"Bakmayanı yakarlar." Gözleri hafiften gerdanında gezindi kızın, ardından yüzüne çıktı tekrar, "Sonra da dedim ki tanımazsam olmaz."

"Pek tabi olur. Ben senin hakkında pek de hoş şeyler duymadım. Ne külhanbeyiyle işim olur ne kabadayıyla."

Tüm sertliğiyle konuştuğunda adamın yüzünde yine tek bir kas oynamamıştı. Aksine başka bir şeyle ilgileniyormuş gibi elindeki kovada dolanıp duruyordu bakışları.

Sonunda daha da kızacağı anda uzanıp kollarından almaya çalıştı adam su dolu kovayı, göğsündeki ıslaklığı gizlemek için Hasret de ani bir telaşla kendine çekince bir kez daha çalkalandı kovadaki su.

Bu kez Hasret'in çiçekleri istemediği kadar sulanmıştı.

Hem de adamın gayet iyi görebileceği bir şekilde.

Burası tam olarak yandığı yer olmalıydı... Ya da söndüğü.

....

KÖYGÖÇÜRENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin