40. Bölüm Final

Start from the beginning
                                    

"Ne istiyorsun abi, ne istiyorsun söyle hemen yapayım. Lütfen" diye sarıldı Boraya. Belki bir aydan beridir ilk defa kendini bırakıyordu Bilal. Çünkü güçlü durması gerektiğine inanıyordu. Kardeşini o ayakta tutacaktı. Küçükken yaptığı gibi yapıp yaralı kuşu o iyileştirecekti, öyle düşünmüştü ama olmuyordu. Küçüklüğündeki kadar kolay değildi. Bu kez başaramıyordu.

Bora, sarsılarak ağlayan kardeşine sarıldı bir süre. Durgun bir ifadeyle kendinden uzaklaştırdı. "Geçer. Hele bir gelsin düzelecek her şey" dedi sakince.

Fatih, duyduğu cümleyle titreyen çenesine hakimiyet kurmakta zorlanınca gözünden akan damlaların ardı arkası kesilmedi. Bilal hırsla kumralın koluna yapıştı. Böyle olmazdı. Böyle gidemezdi. "Gelmeyecek Lan.." diyebildi sadece. Bir erkek ağlar mı sorusunun en somut örneğiydi şu an. Ağlardı. Hemde ciğeri sökülürcesine. "Gelemez oğlum!" Diye devam etti.

Bora anında onu itip sinirlendi. "Sus Bilal, kalbini kırarım" deyip gerisin geri yerine çekildi.

"Kır abi, kır lan. Uyan artık. Bak etrafına. Kır dök döv bir şey yap!" Diye sarsarak bağırmaya başladı yine. "Hakan gitti, yok artık yok."

Bora sinirle ayağa kalkıp itti Bilali. Gözünde büyük bir kırgınlık vardı kumralın. Duymak istemiyordu bunların hiç birini. "Bilal siktir git. Bir daha Hakanın adını ağzına alma" diyerek arkadaşına hırsla baktı.

"Gitmiyorum, gitmeyeceğim. Kabul etsen de etmesen de buradayım. Ben varım lan. Ben senin yanındayım kardeşin yanında. Lütfen" diyerek ağlamaya başladı. İlerleyip Boraya sarsılacakken Bora onun kollarını tutup sıktı. Nefret etmişti bir anlığına Bilalden.

"Ben uyuyacağım" deyip arkasını döndü Bora. Bilal onu tuttuğu gibi kendine çevirdi. Ağlamaktan dolayı bulanık gören gözlerini koluyla silip hırsla konuştu "uyumuyorsun gidiyoruz" diyerek kapıya ittirdi Borayı. Boranın hareket etmeyen bedenini daha da ittirip "yürü! Hakana gidiyoruz" dedi.

Bora afallamaktan kendini alamadığı için Fatihe baktı o an. Fatih açık açık ağlıyordu sessizce. Siniri bozuldu. Bok vardı sanki ağlayacak. Şimdi gidip esmeri alıp gelecekti.

Şaşkınlığı üzerinden atamamış halde yürüdü dış kapıya, Bilal hala kolundan ittiriyordu. Fatih hepsinin telefonunu cüzdanını alıp çıktı evden. Bilalin arabasına yerleştiler üç genç.

Aralarında hiç bir diyalog geçmiyordu. Bilal mahalle aralarından çıktıktan sonra gazı köklemişti. Hakanın memlekete gideceklerdi. Sabaha ancak varabilirlerdi. Bora heyecanını içine bastırmaktan yorulmuşsa da gözünü yoldan ayırıp uyumayı düşünmedi hiç. Fatih sessizce akan yolu izliyordu. Bilalin arkadaşını kaybetme korkusu, onu kendine getirme hırsı hala yerli yerindeydi. Bu sebepleydi ibreyi yüz altmışa vurdurması.

Memlekete yaklaştıkça yavaş yavaş aydınlanıyordu sokaklar. Fatih, son bir kaç gündür Borayla konuşmak isteyen Özlem hanımı aradı. Kısaca geleceklerini söyleyip kapadı. Özlem hanım, sarıkuşunu görmek istiyordu. Oğlundan kalanı bir kez daha görmek, öpüp koklamak istiyordu. Son gün koyunundaydı kokusu sinmiştir üzerine diye. Ilhan beyin aksine. Ilhan bey kimseyi görmek de konuşmak da istemiyordu. Çok yorgundu. Hemde çok.

Eve vardıklarında heyecanla zili çaldı Bora. Kapı açılınca gözleri şiş kadın görmeyi beklemiyordu. Özlem hanım derin bir nefes alıp ağlayarak Boraya sarıldı. Öyle sıkı sarıyordu ki bir an nefes alamayacağını sandı Bora. Kadın kapıda öylece ağladı uzunca bir süre. Bora ne kolunu doladı kadına ne de bir kelime konuştu.

Özlem hanım biraz daha sakinleşince uzaklaştı Boradan. Içeri davet edince Bora kafasıyla reddetti. Tek istediği Hakanı görmekti. Bu saçma sapan şeyleri yaşamak istemiyordu. Eve göz gezdirdi kısaca. Hakanı göremeyince dönüp arkasındaki Bilalin yakasına yapıştı "nerede lan Hakan"

61. DAKİKAWhere stories live. Discover now