40. Bölüm Final

2.6K 124 234
                                    

Medya: Ahmet Kaya- Yaşamadın Sen

Final bölümde okuyan herkesten en azından ne hissettiğini aktarmasını bekliyorum. Hislerinizi gerçekten merak ediyorum♡

Geçen bir kaç günün ardından Bora iyice toparlamıştı, fiziksel olarak. Duygusal bağlamda daha da çöküşe geçiyordu her geçen günle. Son bir kaç gündür yanına Fatihin gelip Bilal gibi yanında durup ihtiyaçlarını karşılamasıyla daha da üzülüyordu Bora. Fatih bile hastalığında yanına geliyordu ama esmer inadını aşıp ona gelemiyordu. Bora git gide kırılıyordu esmere. Geri dönülemez şekilde yara açılıyordu kalbinde.

Taburcu olunca Bilalin yoğun ısrarı olsa da onun evine gitmeyi reddedip kendi evine gitmek istiyordu Bora. Esmer gelirse hemen görsün onu diye. Bu düşüncesine ne Fatih ne Bilal izin vermiyordu ve orta karar olarak Fatihin evinde kalmaya ikna olmuştu Bora. En azından pencereden bakardı esmer gelirse görürdü. Son bir kaç gün diye düşündü Bora bir kaç gün daha gelmezse.. gelince kabul edememekten korkuyordu içten içe.

Eve geçtiler, tüm herkesin yüzünde ağır bir yorgunluk vardı. Fatihin o yeri göğü inleten coşkun sesi çıkmıyordu artık ve durup dalıyordu olur olmadık yerlerde. Bilal daha bir düşkün davranıyordu Boraya ve bu Boranın canını sıkıyordu. Rüya, Boraya sarılıp duruyor konuşmaya çalıştığı her anda kursağı doluyor ve konuşamıyordu. Şermin zaten Borayı görmeye gelmemişti bile, Nur da. Gelememişlerdi.

Her geçen gün Bora biraz daha kabuğuna çekiliyordu. Elinde telefon pencerenin dibinde oturarak gün sayıyordu. Hakan gelmiyordu. Bir gelse ağzını burnunu kıracaktı. 'Hastalandım neredeydin' diye soracaktı. Önce kovacaktı sonuçta bir gururu vardı. Sonra kemiklerini kırarcasına sarılacaktı. Hele bir gelsindi...

Günler geçiyor esmer gelmiyordu. Bir ayı aşıyordu. Ne telefonunu açıyordu ne de bir haber uçuruyordu esmeri. Bora.. çok kırgındı. Nemlenen gözleri artık donuk bakıyordu sokağa. Bilalin hiç bir sorusuna cevap vermiyor, Fatihin hiç bir yemeğini yemiyordu. Sadece Rüyanın yaptığı sade mercimek çorbasını iki üç günde bir yiyordu zorlamayla. Küskündü herkese, her şeye. O demişti esmere. Gitme diye. Yine bildiğini okumuştu esmer. Hakan bile terk etmişti onu. Öyle düşnüyordu.

Sıkılmıştı Boradan. Okula bile gelmiyormuş artık öyle duymuştu. Bıkmış bırakmıştı demek. Bunları düşündükçe daha bir taşa dönüyordu kalbi.

Sonra öylece sustu... Derin çığlıklar büyüterek, arz dolusu haykırışlar biriktirerek; sessizliğin dünyasından maskeler takarak...
Her cümleye tamam her yükleme eyvallah ederek. Hıncahınç dolarak ama zerre dökülmeyerek. Cam kırığı kelimeleri yutarak ama öksürmeyerek. Meramının devasını bilerek ama şifasından sakınarak yürüdü geleceğe, ileriye, geriye, dibe...

Gün yine akşam olmuştu. Bilal, kumralın ruhsuz haline bakıp "Bora" diye seslendi. Eskiden geri dönüş veriyordu son bir kaç günde o da kesilmişti. Yanına gidip kolunu tuttu. Kendine doğru çevirince Boranın bomboş bakışını gördü. "Lan yeter kendine gel" diye yavaştan yükseldi sesi. Fatih mutfaktan çıkıp geldi yanlarına. Bilali sakinleştirmek istese de karışmadı. Farkındaydı Bora gün gün eriyordu. Hakanla ilgili hiç bir konuşmayı duymak dahi istemiyordu. Kabullenemiyordu zihninin doğruladığı gerçekleri.

"Cevap ver lan, oğlum kendine gel ne kadar daha oturacaksın hayat devam ediyor" diye sarsarak bağırmaya başladı.

Bora, Bilalin kolunu ittirdi üzerinden. Büyük bir sakinlikle döndü yine pencereye. Sokağa bakıyordu binanın girişine.

Bilal bir hışım çevirdi Borayı kendine doğru "yeter oğlum kendine gel. Kalk koş, bağır, ağla, gel döv beni susma.. susma oğlum artık" diye yükselen sesi sona doğru kısıldı. Ağlıyordu artık açık açık. Kardeşi ellerinin arasından kayıp gidiyordu ve o hiç bir şey yapamıyordu.

61. DAKİKAWhere stories live. Discover now