2.BÖLÜM -YILDIZLAR GİBİ-

825 54 30
                                    

Kıyafetlerime şöyle bir göz gezdirip makyajımı yapmaya başladım. Beyaz bir gömleğin üzerine siyah beyaz olan süveterimi giymiştim. Kombinim fena değildi. Saçlarım çok fazla gürdü, genelde herkes bunun normal olmadığını söylerdi. O yüzden o kabarıklığı örtmek için tek yapabildiğim saçımı sürekli at kuyruğu yapmaktı. Sıkıca toplayıp siyah fularımı saçlarıma sıkıca topladım. Açılmayacağına emin olduktan sonra çantamı alıp çıktım. Fularları seviyordum saçımdan hiç eksik olmazdı.

Psikoloji öğrencisiydim. 3. sınıf. Hayatta her zaman tek umursadığım şey ailem olmuş onları mutlu etmek için elimden geleni yapmıştım. Bu bölümü ve okuduğum üniversiteyi onlar istediği için seçmiştim. Çok yakın bir zamanda babam akciğer kanserine yakalanmış hastane de yatıyordu. Ben İstanbul'da okuyordum. Onlar ise İzmir'de kalıyorlardı. Neredeyse her gün annemle konuşuyorduk. Küçüklüğümden beridir her zaman kurallara bağlı yaşamıştım. Kurallardan dışarı çıkamazdım. Bir kere -5 ya da 6 yaşlarındayken- salonumuzda koca bir masa vardı. O masanın üzerinde dantelli örtüyü ve onun üzerinde ki nar şeklinde olan vazoları hatırlıyorum. Hiç arkadaşım yoktu, herkes beni garip bulurdu. Kendimce eğlenmek adına masanın etrafında dönerken yanlışlıkla örtüyle beraber vazoyu da düşürmüştüm. Annem çok kızmıştı... Söylediği laflar zihnime dolarken gözlerim doldu. 'Bize layık bir evlat değilsin! Annene ve babana bak nasıl böyle çocukça hareketler sergiliyorsun Ahenk!'

Ama çocuktum anne. Hem de çok küçüktüm. Annemi bunlar için kesinlikle suçlamıyordum. Sadece bazı sözler kalbe zarar verebiliyormuş çok küçük yaşta öğrendim...

Ev arkadaşım ve can dostum Yasemin bağırdı.  "Lan, geç kaldık.

Genelde hep geç kalıyorduk. Alel acele çıktık. Elimde ki metal gözlükleri gözüme geçirdikten sonra Anıl'ı gördüm. Arabasına yaslanmış bekliyordu. Normalde bana laf atar ve sinir ederdi ama  bugün hiç bir şey söylemeyip arabayı sürdü. Kesinlikle bir şeyler olmuştu. En iyi Yasemin ile konuşmasıydı. Hızlı hızlı Yasemin ve ben amfilerin olduğu alana geldik. Bana bir öpücük gönderip gitti. Ders Seçmeli Psikolojiydi. Banu hoca ağzıma tükürecekti. Derin bir nefes alıp amfiye girdim. Tüm gözler bana dönerken boğazımı temizledim. Terleyen avuçlarımı pantolonuma silip yerime geçtim. Banu hoca siyah gözleriyle beni baştan aşağı süzüp dersi anlatmaya devam etti. "Ahenk! Kızım neredesin sen ya?" Arkamdan dürten Burak'a göz devirdim. Yavaşça ona yaklaşıp fısıldadım. "Cehennemde" dedim. Mal gibi sırıtıp "Oraya da geliriz sıkıntı yok" dedi. Allah'ım bu bir de geleceğin psikoloğu olacaktı! Elimi kış kış der gibi sallayıp dersi dinlemeye çalıştım. 

Dediğim gibi çalışmakla kaldım. Tırnaklarımın etlerini yolarken sonunda zil bitti. Bu vazgeçemediğim bir alışkanlıktı. Parmağımı yine kanatırken yüzümü buruşturdum. Yerimden kalkıp dışarı çıktım. Şimdi Yasemin kesin Anıl ile bir köşede yiyişiyordu. İstemeyen adımlarla kantine girdim. Uykum vardı,uykum!

Gözlerimi sertçe ovalarken maskaranın olduğunu hatırladım ve bir küfür savurdum. Çantamdan telefonu çıkarıp sağ gözüme baktım. Neyse ki bulaşmamıştı. Bir tane şekersiz kahve alıp bir köşeye geçtim. Herkes gülüp duruyordu, hayır anlamıyorum ne var bu kadar mutlu olunacak. Bir bana mı evrenin garezi.

Suratım her zamanki gibi asıp bir biçimde kahvemi yudumlarken kantine üç genç girdi. Kafamı kaldırıp onları izlerken onu gördüm. Arsız kalbim  deli gibi çarparken onun güzelliğiyle mest olup gitmiştim. Lacivertin en güzel tonuna sahip olan gözleri yere sabitlenmişti. Güzel burnunun ucu kızarmıştı, dolgun dudaklarını ısırıp ısırıp bırakıyordu. Çok beyaz teliydi öyle ki boynunda ki damarları net bir şekilde görebiliyordum. Siyah gece karası saçları o gün olduğu gibi dağınıktı. Nemrudun oğlu biliyor kendine yakışanı!

KONSERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin