Aradan geçen 2 saatlik dilimde esmer de uyuyakaldığı için kımıldamadan kalmışlardı öyle. Hakan kendine gelince nazik hareketlerle Boranın alnını boynunu kontrol etti tekrardan. Normaldi. Kolunu yavaşça çekip oturdu. Yataktan çıkacakken Boranın sesiyle ona döndü. "Nereye? Niye gidiyorsun"

Esmer, Boranın dağılan saçını tek eliyle düzeltip "odadayım bir yere gitmiyorum uyu sen" dedi. Kumralı tekrar gözünü kapatınca çıktı yataktan yorganı tekrara düzeltip.

Bora tekrar uykuya dalmışken o da yarım kalan işine döndü, aklı kumralındaydı. Geceden kalma olduğu için miydi, üşütmüş müydü anlamıyordu. Hastaneye gitmeyi reddetse de biraz daha düzelmezse yaka paça götürecekti acile. Yatağın altından çıkardığı valizine dönemin bitmiş ders kitaplarını yerleştiriyordu. Kapı belli belirsiz tıklanıp açılınca Hakan hemen ayaklanıp dikildi.

Fatih elini sallaya sallaya girip yüksek sesle bir şey diyecekken Hakan onu işaretleriyle susturdu. Fatih şaşkın haliyle etrafa bakınıp ne olduğunu anlamaya çalışırken uyuyan Borayı görünce kaşlarını çatıp sessizce ilerledi başkanına. "La bu niye yatıyor bu saatte"

Hakan derin bir nefes verip "bilmiyorum geldiğimde de yatıyordu. Kustu az önce ya geceden kalma ya midesini üşütmüş" diye açıkladı kumralın durumunu.

Fatih anlamaz gözlerle baktı Hakana "sabah bir şeyi yoktu ki" diye kendi kendine söylenip başkanın yatağına oturdu. Rahat etmek için sırtını yatak başlığına verip yastığı belinin altında düzeltiyordu.

"Sabah gördün mü Borayı" diye soran başkana "he ya, beraber kahvaltı yaptık. Yanına gelecekti sonra çıkacaktınız, beni arayacaktınız. O çıkınca bende odama gittim. Siz aramayınca geldim sizi burada beklemeye " diye uzun açıklama yaptı Fatih. Gerçekten onu unuttuklarını düşünmüştü. O kız kardeşine küskün hassas bir dönemdeydi. Onu yurt köşelerinde bırakmazlardı diye düşünmüştü. Yine anlayışlı tarafı Borayı önce yalnız Başkanının yanına göndermiş bir kaç saat takılmalarına müsade etmişti ama sonrasında neden aramamışlardı diye huysuzlanmıştı kendi kendine. Başkanı aradığında açılmayan telefonla hepten depresyonun kollarına atılmadan önce odaya gelmeye karar vermişti.

"Alla alla, ben geldiğimde odada uyuyordu." Deyip sustu. Fatih telefonununda oynunu açarken Hakan da dolan valizini fermuarını çekip kaldırdı. O esnada uyanan Bora oturmuş sadece Hakanı izliyordu. Elindeki valizi görünce anında ifadesi garip bir hal alıp "ne valizi o nereye gidiyorsun?" Diye seri şekilde soruları sıralamıştı telaşla. Boranın bu garip hali karşısındaki iki genci de şaşırtmıştı.

Bora yataktan bir hışım ayaklanıp esmerin önünde durdu. " Nereye dedim?" Diye tekrarladı. Sesinde garip bir burukluk vardı. Esmer elini Boranın alnına dokundurup kontrol etti. "Iyi ateşin yok, daha iyi misin?" Diye sordu

Bora onun elini nazik ama belirgin şekilde itti. "Nereye, ne valizi bu?" Diye sesi hafiften yükseliyordu. Fatih şaşkın halde bakıyordu önündeki çifte. Sabah Bora gayet neşeli, kendi halindeydi.

Hakan "yavrum nereye gidebilirim, kitapları valize koydum" diye açıkladı kendini, kumralın kollarını tutup yatağına ilerletirken "bırak şimdi valizi, sen iyi misin ne oldu? Sabah bir şeyin yokmuş" deyip bir baba şefkatiyle saçını, yüzünü okşuyordu kumralın. Önünde diz çökmüş gözünün içine bakıyordu.

Bora önünde diz çöken esmerin gözlerini izledi bir süre. Zihninin kabul ettiği yıkımları kalbi şu an kabul etmiyordu. Hele bu kara gözlere bakarken asla edemiyordu. Bir çocuk gibi ağlamak istiyordu ayaklarını yere vura vura. Bir tarafı da olgun bir yetişkin gibi ayağa kalkıp 'gidebilirsin' diyebilmek istiyordu.

Hayır! Kesinlikle olgun olmak istemiyordu. Olamazdı. Olgunluk ona bir şey katmayacaktı. Katmamıştı. Esmeri kaybetmek istemiyordu. Nefessiz kalmak istemiyordu. Bir kez daha yalnızlığa katlanamazdı hele bir kere o güzel kalpte soluklandıktan sonra. Bu kez olmazdı, bu kez izin veremezdi. Elini esmerin yanağına koyup buruk bir gülümseme sundu. Gözleri istemsizce nemleniyordu. "Iyiyim" dedi sadece. Sonra aklına gelen şeyle yüzü daha da asıldı. Sesini düzeltmeye çalışsa da başarısız olmuştu ama umrunda da değildi açıkçası "az önce yanımdayken" deyip yutkundu. Uyumadan önceki zamandan bahsettiğini anlayınca kafasıyla devam etmesi için onayladı esmer. Bu arada normal bir durum olmadığını anlayan Fatih sessizce çıkmıştı odadan.

"Kalbin neden eskisi gibi hızlı değildi" diye sordu. Daha dün gece hatırlıyordu yanında uzandığı zaman, boynuna burnunu gömdüğü zaman oradaki şah damarından bile belliydi hızla çarptığı. Bugün neden hızlı değildi. Sırf bunun için ağlayabilirdi.

Esmer bu soruyu beklemediğinden afallasa da kısaca kendini toparlayıp "seni o halde görünce endişelendim. Aklım sadece iyileşmendeydi. Ondandır bilmiyorum" diye açıkladı.

Bora başıyla anladığını belirtince Hakan ona uzandı öpmek için. Bora kendini geri çekince esmer kendini kötü hissetti bir anlığına. "Ben.. önce duş alayım. Berbat kokuyorum" diye durgun halinden sıyrılmaya çalışarak konuştu. Esmeri onu onaylayınca hızlıca duşa yol aldı.

Girdiği ılık duşun altında hiç kımıldamadan duruyordu. Belki de hata bendeydi diye düşündü. 3 yıl uğraştırmıştı onu. Kim olsa sıkılırdı değil mi? Nihayet birleştiklerinde şık bir mekana götürmektense normal bir mekana götürerek belki de onu umursamadığını düşündürmüştü. Ilk iş güzel bir restorana götürecekti onu. Evet buradan başlamalıydı. Sonrasında eve çıkacaklardı hemen. Esmer çok istiyordu eve çıkmayı bunu hızlandırmalı diye düşündü. Yaklaşık bir saat süren o duşun altında bir çok şey düşündü. Doğru, yanlış; olur olmadık, mantıklı mantıksız çok şey. Hepsinde bir şekilde kendini suçlu buluyordu. Esmeri ondan sıkıldıysa buna kendi sebep olmuş olmalıydı.

Bora farkında değildi ama savunma mekanizması yıllar önce nasıl işlediyse babasına karşı, şu an esmere de aynı şekilde işliyordu. Babası gitmesin diye kapıda beklerdi onu, babası sevmiyorsa muhakkak kötü yaramaz bir çocuk olmuştu diye düşünürdü ve babası onu kabul etsin diye 4 yıl boyunca derslerden bir gün bile şikayet etmeden çalışırdı. Şimdi de esmeri için aynını yapıyordu zihni. Farkında bile değildi. O yalnız kalamazdı. Kalmamalıydı.

61. DAKİKAWhere stories live. Discover now