~25~

1.8K 144 210
                                    

Ding dong!

Dış kapıya kadar yankılanan zil sesinin kulaklarımı doldurmasına izin verdiğimde geniş ve beyaz kapının yüzeyinde gezdirdiğim gözlerim, kapıyı açıp da bana "Hoşgeldiniz efendim, Bay Jeon sizi bekliyor." demesi ile siyah üniforma giymiş hizmetçi kadına yöneldi.

Küçük adımlarla beyaz parlayan fayanslara adımımı atarak geniş hole girdim ve hizmetçinin bana eşlik etmesiyle merdivenlere kadar yürüdüm. "Yolu biliyorum. Siz gidebilirsiniz." dediğimde kadın küçük bir baş selamı vererek ilerleyip gözden kayboldu. Üst kata çıkan iki beyaz merdivenden birinden yukarı çıkıp koridora vardığımda etrafıma baktım. Yolu bildiğim konusunda yalan söylememiştim, ama sanırım unutmuş olmam mümkündü.

Birkaç adım atarak koridorun başından sağ tarafa baktığımda üzerinde peluş bir tavşanın bulunduğu geniş kapıyı gördüm ve bunun Jungkook'un odası olduğunu anladım. Oraya doğru yürümeye başladım. Kapının yanına kadar gelip, elimi kapı kulpuna attım ve iki kez tıklatıp içeri girdim. Evin geneline rağmen siyah rengin hakim olduğu bu odada (sözde) çalışma masasında oturmuş elindeki havucu yerken telefonla oynayan Jungkook'u görmem uzun sürmedi. Kafasını kaldırıp beni gördüğünde, ben kapıyı kapatıyorken hızlıca ayağa kalkıp yanıma geldi.

Önce kısa bir sarılma, ve ardından rahat deri koltuklara oturarak konuşmaya başladık. Bana buraya gelirken bir sürprizden bahsetmişti.

"Söyleyecek misin artık?"

"Söyleyeceğim ama çok heyecanlıyım! Beni germe."

"Germiyorum ama haftasonumu harcıyorsun. Uyuyordum."

"Seni aradığımda saat 10:40tı hyung."

"Olabilir? Herkes tavuk değil sonuçta."

"Mesela ben tavşanım."

"Hayır, değilsin."

Birçok kişiden duyduğu bu terimi kendinde kalıplaştırmıştı. Bunda haklı olabilirdi ama onu terslemek hoşuma gittiği için genelde inkar ediyor ve sinirlerini bozuyordum.

"Öyleyim. Bak tavşan dişlerim bile var." Bana ön dişlerini gösterdiğinde güldüm ve "Bu seni tavşan yapmaz. Kuyruğun var mı?" dedim ona.

"Var, dolabımda bir tane olacaktı hatta."

Ayağa kalkar gibi olduğunda elimi öne doğru kaldırıp "Jungkook!" diyerek durdurdum onu.

"Ne?"

"Henüz bunu görmek için çok gencim!"

Yüzüme bir yastık fırlattı. O üzerime doğru gelirken ben kendimi koltukta geriye attım ve o gelir gelmez koltuktan fırlayarak balkona doğru koştum. Peşimden geliyordu! Panikleyerek ondan kaçmaya devam ettiğimde odanın içerisinde bir koşuşturmaya başlamıştık. İkimiz de yüksek sesle gülüyorduk ama duvarlar yeterince kalın olduğu için bu sorun değildi.

"Gel buraya! Pis ahlaksız terbiyesiz fesat hyung kılıklı herif. Seni Seokjin'e söyleyeyim de gör!"

Ben yüksek sesli bir kahkaha patlattığımda bana nerdeyse yetiştiği için kendimi büyük yatağa bıraktım ve ellerimi birbirine kenetlerken "Canımı bağışla!" dedim gülerek.

"Banane. Beni öyle hayal etmeden önce düşünseydin." diyip gıdıklamaya başladığında gerçekten zayıf noktalarımı iyi bildiği için resmen kıvranıyordum! Gülerken kesilen nefeslerimle ona durmasını söylemeye çalışırken asla durmadı. Fakat birkaç dakika sonra yorulmuş olacak ki durup kendini yanıma atarak uzanıp soluklandı.

"Jungkook." dedim ikimiz de nefesimizi düzene sokmaya çalışırken.

"Efendim?"

Kafamı çevirdim. Gülümsememi tutmaya çalışırken dudağım hafif kıvrıldı. "Tavşan kulakların da var mı?"

•~|ʙᴜʟʟɪᴇs|~•Where stories live. Discover now