Bölüm 45 • Final

Start from the beginning
                                    

Gözlerine odaklandım. Birkaç saniye nefes almam gerekiyordu. Dudaklarım aralandığında kesik kesik nefes aldım.

"Ne oldu, söyle bana hadi?"

Kesik bir nefes daha aldığımda başparmakları ile yanaklarımdaki yaşları silmeye çalıştı ama sürekli aktığından başa çıkamayacaktı.

Gözlerine bakarken bir kere daha hıçkırdım çünkü çok güzellerdi.

Belki gözleri Ege'nin gözleri gibiydi... Hayır hayır, bunu düşünmemeliydim.

"Olmasın..." dedim, ağlayarak.

"Ne olmasın bebeğim, söyle bana ne olmasın?"

Başımı iki yana sallarken hızla ayağa kalktım. Ellerimi yanaklarıma çarparak yüzümü kuruladım. Odanın içinde bir kapıya bir pencereye yürüyor ve hıçkırıklarımı durdurmaya çalışıyordum. Durmuyorlardı.

"Nora..."

O da yerinden kalkmış, dikkatimi çekmeye çalışarak önüme geçmiş ve bana parçalara ayrılmak üzereymişim gibi değil de beni bir tek o bütün halinde tutabilirmiş gibi uzanmıştı.

Ellerimi karnıma yasladığımda birkaç kesik nefes aldım. Göğsüm sızlıyordu.

"Alsınlar," dedim, arka arkaya hıçkırdığımda. "Alsınlar onu içimden."

Ege önce kaşlarını çatmış hemen sonra gözlerini hayretle açmış ve dudaklarını aralamıştı. Bir şey demek istiyor ama gördüğü görüntü karşısında susmayı daha uygun buluyor gibiydi. Haklıydı. O bir şey derse devam edemez, konuşamazdım.

Burnumu çektiğimde bana yaklaşmıştı. Elimin arkasıyla yanağımı silerken başımı hafifçe yana eğip gözlerinin içine baktım.

"Ölmesin ama... Belki gözleri senin gibidir."

Bu kez yüzünde şaşkın bir gülümseme belirmişti. Güneş açmıştı sanki. Nasıl bu kadar güzel gülebiliyordu? Oda kapkaranlıktı biraz önce, aydınlanmıştı şimdi.

"Nora sen..." dedi ve sustu.

Sustuğunda korkular üzerime üşüştü. Vazgeçtim hemen sonra, susmasın istiyordum. Konuşsun. Asıl o konuşmazsa devam edemezdim ben, yolumu bulamazdım.

"Sen?" dedi, inanamayan ama içten içe haykırmak isteyen bir sesle.

Ben de haykırmak istiyordum ama onun aksine güneşli değildi bu haykırış.

"Alsınlar," dedim, ağlamaklı bir sesle. "Ege onu içimden alsınlar."

Bir adım attı ve hemen önümde durdu. "Nora," dedi, ellerini yanaklarıma koyarak. "Bebeğim... Biraz oturalım mı?"

Oturamazdık. Hemen gitmeliydik. Durursak gözleri olurdu, gözleri olursa Ege'ye benzerdi o zaman gitmesine izin veremezdim. Gitmeliydi.

"Ege," dedim, korkuyla. "Beklersek gözleri sana benzer."

Sarı lekeler ışıl ışıl parladı. Çok güzellerdi. Büyülenmiş gibi bakıyordu. Kaç yıl geçmişti, kaç yıl boyunca bakmıştım o lekelere bilmiyordum ama kaç yıl daha varsa hepsinde o gözlere bakmak istiyordum.

Bu kadardı benim başarım. Ben bir tek onu sevmiştim, bitmişti sevgim. O kadarcık sevgim vardı benim, hepsini Ege'de kullanmıştım. Başka birini sevemezdim ki. Başka birini büyütemezdim. Bilmiyordum ben, öğrenmemiştim. Büyütmek nasıl olur bilmiyordum. Büyütülmemiştim ki, kurallara ve isteklere tabii tutulmuştum. Sonra Ege gelmişti, bana şiirler okumuştu. O zaman öğrenmiştim sevmeyi ama işte o kadarcıktı, Ege kadardı sevgim.

İLKYAZWhere stories live. Discover now