Bölüm 45 • Final

Start from the beginning
                                    

Ardı ardına gelen hıçkırıklar sonucunda yüzümü kollarımın arasına gömmüştüm ki merdivenleri aşarak odaya doğru yaklaşan adım seslerini duydum.

İşte o an, içimdeki korkunun toprağında büyük ve sarsıntılı bir kayma yaşandı. Beni de beraberinde götürsün, hatta içine çeksin isterken kapı açıldı.

"Nora..."

Sesindeki endişe ile hıçkırıklarım büyüdüğünde nefesim kesilmiş, nefes alamadığım için panikle daha çok ağlamaya başlamıştım.

Adımları tam karşımda durduğunda görüş alanımda siyah çorapları vardı ve gözlerimi inatla onlardan çekmiyordum. Çok fazla siyah çorabı vardı. Belki elli çift, belki daha fazla... Çamaşır günlerinin en büyük çıkmazı doğru çorabı doğru eş ile kavuşturmaktı. Funda her seferinde bu duruma alaycı bir sinirle yaklaşıyor ve bizim evimizde çalışması için yetiştirdiği Yasemin'e eşleri nasıl bulacağına dair püf noktalar veriyordu. Eğer o anlarda evdeysem ve uğraştığım bir iş yoksa çorapları ben eşliyordum. Bir şekilde ben yapmaya başladığımda daha kolay oluyordu, belki de ona ait her şeye uzun uzun bakmakla bir sorunum olmamasındandı. Çoraplarını eşlemek ya da bitmeyen toplantılardan dönmesini beklemek benim için zaman kaybı demek değil, ona ait bir şeylerin içinde bulunduğumun somut kanıtıydı.

Onun bir hayatı vardı, benim bir hayatım vardı ve bizim ortak bir hayatımız vardı. Bu üç hayat da kendi rayını bulmuş, kendi ritmini tutturmuş ve tıkırında gidiyordu. Ta ki 3 saat önceye kadar.

O küçük beyaz çubuklardan nefret etmiştim. O küçük beyaz çubukların üzerindeki kırmızı çizgilerden de nefret etmiştim. En çok, o küçük beyaz çubukların üzerindeki kırmızı çizgilerin iki tane olmasından nefret etmiştim.

O iki kırmızı çizgi bana bir şey söylüyordu. Hayır hayır, o iki kırmızı çizgi yüzüme doğru bir şey haykırıyordu.

Bir kelime.

Anne.

Benim yaptığım gibi bacaklarını kendine doğru çekmemiş, dizlerinin üzerinde durmuştu. Kollarını bana doğru uzatmış ve ellerini omuzlarıma yaslamıştı. Başını eğerek yüzüme bakmaya çalışmıştı ama bu çabası yüzümü ondan sakladığım için sonuçsuz kalmıştı.

"Bebeğim..."

Bir kere daha hıçkırdığımda çenemi tutmuş ve başımı kaldırmamı sağlamaya çalışmıştı. Ellerimi yüzüme kapattığımda artık endişesinin kokusunu duyabiliyordum. Korkmaya başlamıştı. Haksız sayılmazdı, ben de korkuyordum.

"Bir yerin mi acıyor," diye sordu, acıyan yere değer de daha çok canım yanar diye korktuğundan yumuşacık bir sesle.

"Sevgilim," dedi bu kez, beni ana çağırırcasına. "Bak bana."

Başımı iki yana salladığımda beni omuzlarımdan tutup kendine çekmeye çalışmıştı ama buna izin vermemiştim. Ona sarılamazdım. Ya sarıldığımda kalp atışını duyarsa? Onu hemen severdi. Onu herkes hemen severdi. Ege sevmemeliydi. Çünkü gidecekti, gitmeliydi.

Giderse, ölmüş mü olurdu?

Daha çok ağlamaya başladığımda nefes alamadığımdan ellerimi yüzümden çekmek zorunda kalmıştım. Ölmesini istemiyordum. Hıçkırıklar nefesimi kesiyordu.

"Nora... Hayatım söyle bana, ne oldu?"

Başımı iki yana salladığımda ellerini yanaklarıma yerleştirip ona bakmamı sağladı. Sarı lekeler endişeyle kararmıştı. Korkuyordu gerçekten. Nasıl görünüyordum bilmiyordum ama korkmasını haklı çıkaracak şekilde hissediyordum.

İLKYAZWhere stories live. Discover now