06

168 26 3
                                    

"Duyduklarım yalandı değil mi? Sanırım bir kâbus gördüm..."

Lavanta kahvaltı masasında Jennie ve adının Rosé olduğunu öğrendiği garip aksanlı kadına kahve ikram ediyordu. Bugün onlarla oturmaya izni yoktu bu yüzden istediklerini vermek için yakınlarında bekliyordu. Duyduğu soru Jennie'yi hiç de afallatmamış, gayet sakin davranıyordu.

"Beni mi sorguluyorsun? İlaçlarını aldın mı sen?"

Doğru, ilaçlarını almamıştı. Lavanta özür dilercesine eğildikten sonra ilaç poşetini alıp bir bardak suyla onları tek seferde içti. Birkaç dakika sonra içindeki acı kuş olup uçmuş, kendini yine iyi bir kadın gibi hissetmeye başlamıştı. Tezgaha yaslanıp uzaktan onları izlerken kadının el hareketiyle önce Jennie'ye bakmış, neşeli olduğunu görünce hemen yanına ilerlemişti.

"Onunla biraz oynamama izin ver Jennie, birkaç saat..."

Kadının elleri Lavantanın vücudunda gezmeye başlayınca anlamıştı ne olacağını. Ama buna karşı koymayacaktı, zaten çok hata yapmıştı ve tek isteği Jennie'yi mutlu etmekti. Ancak Jennie rahatsız olmuş ve Rosé onu farkedince elini çekmişti.

"Evden atılmak mı istiyorsun Rosé?"

Jennie onu korumuş muydu? Jennie Lavanta'yı yine kurtarmıştı. Kalbinin yerinden çıkacak kadar hızlı attığını hissetmeye başlamıştı şimdi. Yerine geçtiğinde yanaklarının kızarmaya başladığını bile hissediyordu. Evet her şey yalan olmalıydı, düşündüğü o aptalca şeyler... Jennie her şeyi onun iyiliği için yapardı. Başka kadınlarla tabiki birlikte olmazdı, ne kadar da bencil olduğunu düşündü Lavanta. Onlar farketmeden odasına koştu ve çektiği resmi ellerine aldı. Gözleri yanıltmış olamaz mıydı onu? Jennie ona her zaman sadece kendisine aşık olabileceğini ve diğer herkesin zararlı olduğunu söylemişti. Ama bu kural Jennie için de geçerli miydi? Jennie Lavanta'yı korumaya hayatını adamıştı, Lavanta'nın ona kızmaya hakkı yoktu. Böylece Lavanta fotoğrafı parçalara ayırdı ve pencereden dışarıya fırlattı.

Sessiz adımlarla mutfağa eski yerine dönmüştü Lavanta, gözlerini Jennie'ye çevirdiğinde ise onun Rosé'nin eline bir öpücük kondurduğunu görmüştü. Kalbinde güçlü bir ağrı hissediyordu, sanki öldürmek değil de acı çektirmek isteyen katlanılmaz bir acıydı bu... Ama söz söylemeye hakkı yoktu değil mi onun? Bu yüzden onlara tek kelime etmeyecekti, edemezdi.

İçindeki acıyı bastırmak için mutfak tezgahının üstündeki sigara paketinden bir dal almış ve çağırdıklarında duyabileceği bir yere, bahçeye çıkmıştı.

_____________________________


"Ahh, Min Yoongi söylemeyi kes!"

Yoongi sabahtan beri alışveriş işi ona kaldığı için söyleniyor, Jihyo yardıma gelse de isyan ediyordu. Bu gece bir sürü ünlü izlemeye geleceğini bildirmiş, kafeye yüksek bir rağbet yağmıştı. Bunun asıl sebebi ünlü model Chou Tzuyu'nin tüm gün Jeongyeon'un arkasında dolanıp ilgi çekmesi ve hikâyeler atması olsa da insanlar Yoongi'nin şovunu övmeye başlamışlardı. Yoongi ise gitgide daha çok stresleniyor ve iyi bir performans çıkarabileceğini sanmıyordu.

"Şu an gidip pratik yapıyor olmam gerekirdi! Akşam gelecek ünlü listesini gördün değil mi? Şu an bile kafe çocuklu ünlü çiftlerle dolu!"

Kafeye gelecek ünlüler kesinlikle starlardan oluşuyordu. Jihyo'yu en çok heyecanlandıran Jessie ve HyunA başta olmak üzere en kıdemli idol ve oyuncular akşama orada olacaklarını fanlarına bildirmişlerdi. Ikea'dan aldıkları dekorları akşama kadar kurmaları gerekiyordu ve daha yapacak çok iş olduğuna şüphe yoktu. Yoongi'yi pratik yapmaktan alı koyduğu için suçlu hissediyordu Yoongi ama yardım isteyebileceği başka güçlü birisi yoktu. Jeongyeon tüm gün kafeyle uğraşıyor, kafeden kulübe geçiş için sistem kurmakla uğraşıyordu. Sabah çocuklar için yapılan top havuzu artık tek bir kolu çevirerek özel süit alana çevrilebiliyordu.
Ellerinde poşetlerle kafeye doğru ilerlerlerken Jihyo'nun gözlerine tanıdık bir sima çarpmıştı. Onu gördüğü an dona kalmış, elindeki poşeti düşürmüştü.

"Jihyo, yoksa bu..."

Gördüğü kişi Nayeon'du. Yerde oturmuş sigara içiyor, bacaklarına çizikler atıyordu. Elleri tir tir titriyor, bacaklarına düşen sigara küllerini farketmiyordu bile. Bu Nayeon'a benzemiyordu, sanki uyuşturulmuş gibi etrafına bile bakmadan kendine zarar veriyordu. Yıprandığı her halinden belliydi. Saçları aceleyle toplanmış, zayıflıktan kemikleri ortaya çıkmış, yerdeki izmaritlere yenileri eklenmişti. Sonunda kafasını kaldırdığımda gözgöze gelmişti Nayeon'la Jihyo. Arkadaşı ona donuk gözlerle bakıyordu, bu bakışlar Nayeon'un hemen içeriye girmesiyle yok olmuştu. Jihyo dizlerindeki gücü kaybetmişti, Yoongi tutmasa yere düşecekti.

"Bu onun seçimiydi Jihyo, Jennie'yi o seçti."

Yoongi haklıydı, lise yıllarında Nayeon'un seçim hakkı vardı. Jeongyeon ona bir seçim sunmuştu, sadece ne istediğini söylemesini istemişti... Herkes Nayeon'un Jeongyeon'u istediğinden eminken Nayeon sadece sessiz olmaya karar vermişti. Sonraki yıllar ne Jeongyeon ortaya çıkmış ne de Nayeon bir daha kendisi gibi davranabilmişti. Yine de Nayeon böyle olacağını bilebilir miydi? Tüm bunların olacağını bile bile sessiz kalır mıydı? Jihyo arkadaşını tanıyordu ve buna vereceği cevaptan emindi.

"Onu kurtarabilecek tek kişi Jeongyeon ama..."

Kafası karışan Yoongi, onu cümlesini tamamlamaya itmişti.

"Ama?"

"O kadın ona engel olmak için orada..."

Daring Woman ; 2yeon ✔Where stories live. Discover now