02

251 29 9
                                    

Jeongyeon, kollarında tuttuğu bedeni sıkıca tutarken etraftakilere yapması gerekenleri söylüyordu. Jihyo da onu dinleyip hemen kolonya getirmiş ve Nayeon'u ayıltmak için onun yüzüne sürmüştü. Jihyo onun neden bayıldığını anlayamıyor, içten içe suçlu hissediyordu. Jeongyeon ceketini çıkarıp Nayeon'a sararken hayal kırıklığına uğramış bir ifadeyle Jihyo'ya dönmüştü.

"Karşılaşmamamızın en iyisi olacağını söylemiştim sana Jihyo..."

Evet Jeongyeon bunu söylemişti ama Jihyo, Nayeon'un gün geçtikçe daha çok değişmesine katlanamıyordu. Artık Nayeon'un telefonuna bile ulaşamıyor, arkadaşının yüzünü unutacaktı. Eski Nayeon'u geri istiyordu ama Jennie Nayeon'un başındayken bu imkânsızdı. Her şeyi yapan oydu ve kimse ona engel olamamıştı, engel olabilecek kişi ise tam o sırada ortadan yok olmuştu. İşte bu yüzden Jihyo, Jeongyeon döndükten sonra bunu bir umut olarak görmeye başlamıştı. Jeongyeon, Nayeon'u kurtarabilirdi...

Nayeon'u uyandırmaya çalışırken gelen ani kapı çarpılmasıyla herkesin gözü kapıya çevrilmiş, Jeongyeon Nayeon'u Jihyo'ya vermiş ve ayağa kalkmıştı. İçeriye giren kişi Jennie'den başkası değildi, Jihyo onu da uzun bir süre sonra ilk kez görüyordu. Öfkeli görünüyordu, saçları dağınık ve ruju bambaşka bir renkle karışıp dağılmıştı. Jihyo bu ayrıntıya takılmak yerine Nayeon'a öncelik verip onu sıkıca tutmuştu. Jennie tam Nayeon'a doğru hamle yapacakken Jeongyeon önünde durup onu engellemişti.

"Kim Jennie, bir merhaba yok mu?"

Jennie kafasını kaldırdığında yüzündeki öfke yerini şaşkınlığa bırakmıştı. Onu burada görmeyi beklemediği ve istemediği çok açık bir şekilde belli oluyordu. Birkaç adım gerilemiş ve onu yeniden incelenmişti.

"Demek geri döndün ha? Anlaşmamızı hatırlamıyor musun? O benim Jeongyeon, sen onu para için bıraktın. Daha fazla mı istiyorsun?"

Jeongyeon, elini sıkıca yumruk yapmış, çenesi gerilmişti. Yüzündeki aşağılayıcı gülümseme düşmemiş, aksine Jennie'ye yaklaşıp onun boyuna yetişmek için kafasını eğmişti.

"Amacımın hiçbir zaman para olmadığını ikimiz de biliyoruz, istesem seni bile satın alabilirim Jennie. Tabi bunu yapmak kimseyi pek zorlamaz, öyle değil miydi?"

Hızlı bir tokat süzülmüştü havada ve sertçe Jeongyeon'a yönelmişti. Elinin takılı kaldığını farkeden Jennie şaşkınlıkla sıktığı gözlerini açmıştı. Jeongyeon onun elini havada yakalamış ve nazikçe tutuyordu. Önce çenesinde bir el hisseden Jennie, onu tam da karşısında burun buruna bulmuştu. Daha ağzını açamadan Jeongyeon sözüne devam etmişti.

"Artık ilgimi çekmiyorsun ne sen ne de Nayeon. Eşini de al git ama seni uyarmalıyım; onu incitirsen seni zevkle yakarım."

Onun kolunu sertçe bırakan Jeongyeon geriye çekilmişti. Jihyo, Nayeon'u bırakmak istemiyordu ve bir şeyler yapması için endişeyle Jeongyeon'a bakmıştı ancak Jeongyeon ona ikna edici bir şekilde bakınca Jihyo da pes etmişti. Jennie Nayeon'u özensiz bir şekilde hızlıca kaldırıp oradan çıkmıştı. Nayeon'un gidişini izlerken Jeongyeon'un uzattığı eli tutup ayağa kalkmıştı Jihyo. Gitmesine izin verdiği için Jeongyeon'a çok sinirliydi.

"Neden onun gitmesine izin verdin Yoo Jeongyeon!? Ne bok olduğunu benden iyi biliyorsun!"

Jihyo, aniden kendisini Jeongyeon'un kollarında bulmuştu. Daha fazla öfkelenemeyince sinir, yerini gözyaşlarına bırakmıştı. Yavaş adımlarla Nayeon'la gitmeyi ümit ettikleri odaya gidiyorlardı, Jihyo Nayeon'un iyi vakit geçirmesini her şeyden çok istiyordu ama eline yüzüne bulaştırmıştı. Koltuğa oturunca hızlıca masanın üzerinde duran viski şişesini eline almıştı. Jeongyeon bardağı daha uzatamadan şişeyi açıp kafasına dikmişti. Birkaç yudumdan sonra yüzünü buruşturup şişeyi dudaklarından uzaklaştırmıştı. Bu en ağır ve pahalı içkilerinden olduğundan içmek onun için bile zor olabiliyordu. Ne Jihyo ne de Jeongyeon konuşuyordu, odadaki sessizlik ikisine de çok şey anlatıyordu.

"Kim Jennie, hiç değişmemiş..."

Jihyo kafasını Jeongyeon'a doğru çevirmişti. Az önce olanları kesinlikle eski Jeongyeon yapmıştı, bu Jihyo'nun görmeyi özlediğini bir manzara olsa da aynı zamanda Jennie'nin onun peşini bırakmayacağı anlamına geliyordu. Eski şeyler tekrarlansın istemiyordu, sadece huzurlu olmak istiyordu.

"İyi bakmayacaksa neden Nayeon'u istedi? Neden seni kabul edecek duruma düşürdü?"

Kafasındaki cevapsız sorular yıllar sonra yine tozlu raflarından çıkıvermişti. Cevap alamayacağını biliyordu Jihyo bu yüzden gözlerini Jeongyeon'dan pencereye çevirmişti. Karanlık gecede gökyüzünde tek bir yıldız bile yoktu. Bu ona bir şeyleri hatırlatmıştı...ama bunların sırası değildi.

"Bunun cevabını öğrenmem çok uzun zaman aldı Jihyo, sen de göreceksin. Onun gitmesine izin verdim çünkü Nayeon'u kurtarmak için önce onu kurban etmelim. Sonra yoluma bakacağım, her zaman olduğu gibi."

Beklenmedik cevapla tekrar Jeongyeon'a dönmüştü Jihyo. Jeongyeon şişeyi aynı kendisi gibi kafaya dikerken eski zamanların aksine artık bir usta gibi görünüyordu. Ancak eskiyle aynı olarak Yoo Jeongyeon yine ileriyi düşünebiliyordu. Jihyo her zaman anı yaşayan birisi olarak Jeongyeon'la sık sık kavga ettiğini hatırlıyordu. Yine de her zaman barışır ve beraber okuldan kaçmanın bir yolunu bulurlardı. Şimdi neden Nayeon'un gitmesine izin verdiğini anlayabiliyordu ama Nayeon'un zamanı gün geçtikçe kötüye giderken geçen her saniye bir vakit kaybıydı Jihyo için.

"Toxic ilişki, insanı cidden mahvediyor hm? Ah, Nayeon..."

Toxic bir ilişki... Şu an da onu mahveden tam olarak bu değil miydi zaten? Taze aldatılmış Jihyo, nişanlısına o kadar bağlıydı ki yüzüğü çöpe atması bile bir aydan fazla sürmüştü. Hayallerindeki prensi bulduğundan neredeyse emindi. Genç, işinde çok başarılı bir iş adamına aşık olurken bir metresi olacağını da önceden düşünmesi gerekiyordu tabii ama o zamanlar Jihyo'nun gözü aşkından kördü.

"Hayatın boyu Daniel'leydin, üniversiteden önce kimseyle çıkmamıştın sayıyorum. Neden başka birilerini denemiyorsun? İlk seçim asla doğru çıkmaz."

Jeongyeon haklıydı, Daniel onun ilk sevgilisi sayılırdı. Yine de Jihyo onu çoktan unutmuş ve yeni birilerini de denemişti! Jeongyeon tamamen iftira atıyordu! Ondan başkasıyla olmuyordu işte, olamazdı.

"Ben çoktan başkalarıyla çıkmayı denedim, tamam mı? Onu da unuttum ayrıca! Sadece olmuyor..."

Jeongyeon yüzünde küçümser bir ifadeyle Jihyo'nun telefonunu masadan almıştı. Jihyo ona engel olmaya çalışmak yerine rahat bir şekilde izliyordu çünkü Jeongyeon'a şifresini söylemediğinden açamayacağını düşünüyordu. Ancak Jeongyeon beklenmedik bir hareketle kılıfı çıkartmıştı. Kılıftan düşen polaroid fotoğraf, Jihyo'nun geçen yaz çektiği Daniel'in bir fotoğrafıydı. Jihyo şokla telefonu alırken Jeongyeon'un yüzünde bir gülümseme yayılmıştı.

"Arkasında bir şey olduğu belli oluyordu. Onu unutmak için unutmayı istemen gerek. Bir bakmışsın unutunca hemen başkasına aşık olmuşsun, hm?"

Ne yapması gerektiğini bilmiyordu Jihyo. Evet cidden onu unutmak istemiyordu çünkü ondan başkası olabileceğine inanmıyordu ama Daniel çok mutluyken sadece kendisinin acı çekmesi haksızlıktı. Başkasıyla olmak Jihyo'yu çok korkutuyor, Daniel'in yokluğuna sığınmak acı çektirse de güvende hissettiriyordu. Gözlerini kapatıp ellerini önünde birleştirdi ve tanrıdan bir dilek diledi.

"Bir mucize gönder bana tanrım, kalbimdeki yangını kendine çekecek bir kıvılcım gönder..."

Daring Woman ; 2yeon ✔Where stories live. Discover now