30°

2.9K 254 43
                                    

Bana şöyle bakan biri olmadı be kdkdkkekd

Bu arada iki gündür hastaydım, atamadım bölüm :')

Anıl Toprak,

Çantamı omzuma asıp odamdan çıkarken koridorda yeni uyandığı belli olan Gökçe'yle karşılaşmamla sırıttım. Aklınca yanından geçerken bana çelme takacaktı ama hiç başarabildiğini görememiştik.

Uzattığı bacağının üstünden atlayıp kenara geçtiğimde somurtup o da kenara geçti.

"Artık başka sefere bücür, çalış öyle gel."

Burnuna vurup sırıtarak yanından geçtiğimde arkamdan ettiği hakaretleri görmezden gelip ayakkabılarımın bağcığını bağlamaya başladım.

"Evlen artık ya, bıktım senden! Git karının başına musallat ol be, nedir bu çektiğim çile?"

"Amin Gökçe, amin."

Kapıyı arkamdan kapatıp okula doğru giden yola girdiğimde az ilerimde yürüyen sarı saçları beline doğru inen kızla duraksadım. Bir haftadır her gün bu şekilde karşılaşmaktan ne yapacağımı şaşırır hâle gelmiştim.

Okulda pek karşılaşmıyorduk ama her gün yolda bir şekilde denk geliyorduk. Işıl'ın beni fark etmemesiyle derin bir oh çekip peşi sıra yavaş adımlarla yoluma devam ettim.

Yıllardır irademe de nefsime de sahip çıkmışken beni bu kadar zorluyor oluşuyla ne yapacağımı şaşırıyordum. Hele öyle bir gülüyordu ki gözlerim bakmamak için savaş veriyordu sanki ama bir şekilde kendimi engellemem lazımdı.

Gökçe'yle bir gün konuşurlarken duymuştum, gidecekti bir gün. Ailesi, yaşantısı, her şeyi benden farklıydı. O yüzden imkansızı isteyip hüsrana uğramaktansa her şeyin hayırlısı diyor haramdan sakınmaya çalışıyordum.

Tabi Işıl her an karşıma çıkıp beni bozguna uğratmıyor olsaydı bu dediğimi daha kolay yapabilirdim.

Okula vardığımızda merdivenlerden dalgınca çıkıp öğretmenler odasına girdim. Bir kaç arkadaşa selam verdikten sonra masaya oturduğumda önüme uzanan bardakla kaşlarım havalanmıştı.

"Afiyet olsun Anıl Hocam."

Yan tarafa dönünce yüzüme çarpan sarı saçlarla sandalyemi geri çektim. Ben ne olduğumu şaşırmış hâlde kalmışken o bana gülümseyip mutfağın olduğu odaya girdi. Benim aklımdaki sorular birbirine girerken asıl takıldığım şeye şaşırmakla meşguldüm.

Saçları lavanta kokuyordu?

Başımı iki yana sallayıp kafamdaki düşüncelerden kurtulmak istercesine ders programına bakmaya başladım. Gözlerim masadaki kahveye takıldığında yüzümde istemsizce oluşan gülümsemeyle bardağı elime aldım. Kahveden bir yudum aldığımda nasıl şekerini sevdiğim şekilde ayarladığını sorguluyordum.

Işıl tekrar elinde bir kaç bardakla içeri girdiğinde gözlerimi ondan çekip önümdeki kağıtlara rastgele bakmaya başladım. Ne yazık ki sesleri gayet iyi duyabiliyordum.

"Afiyet olsun Selim Hocam."

"Teşekkür ederim Işıl, çabuk adapte oldun bakıyorum da?"

Selim'in sorusuyla göz ucuyla o tarafa baktım. Işıl herkese böyle gülümsemek zorunda mıydı? Neden gülümsemesini saklamıyordu? Asıl ben niye bunu bu kadar umursamıştım?

Lavanta ✓Where stories live. Discover now