25°

2.9K 251 27
                                    

Ay çok minnoş buuuuu ne acaba, jelibon mu ki? Ama çok şirin yenmez kız bu köşeye süs diye bırakılır valla *-*

"Kız nasıl görücü gelsin abine, salak mısın Gökçe? Erkekler görücü gelir onu ben bile biliyorum yani!"

"Ay ne bileyim ben! Bizim bir kuzen var Rüya, kız abime takık. Onlar geliyor bugün akşam yemeğine. Abimi kendine yapar bu kız, öyle bir fena ki. Akşam bize gel, annem çağırır seni."

Bir süre elimle masada ritim tutup düşündükten sonra oraya ait olmadığımı hissedip reddettim. Gökçe ne dese kabul etmeyip telefonu kapattım. Dudaklarımı büzüp kendimi doğru kararı verdiğime ikna edip dizime devam ettim.

Sonuçta kendimi o kızın yanında rahatsız hissedecektim. Her ne kadar kız da Anıl'ı seviyor olsa da Anıl kendine yaklaştırmazdı.

Beni yaklaştırmadığı gibi.

Bugün marketteki uyarısından sonra ne yapmalıyım, nasıl davranmalıyım emin olamıyordum. Bana verdiği mealden her gün rastgele bir yer açıp okuyordum. Öğrendiğim bir sürü şey olmuştu.

Her gün daha fazla şaşırıyordum ama bir yerde huzurlu hissediyordum. Sanki bu sefer bir şeyleri doğru yapıyormuşum gibi hissediyordum. Bu zamana kadar ne yaptıysam ailem istediği içindi ama şimdi kendimi ben yönlendiriyordum.

Şaşırılacak kısmı yanlış hissettirmemesiydi.

Elimle saçımı karıştırıp sarellemden bir kaşık daha aldığımda yatağımla ne zaman kavuşacağımı hesaplıyordum.

Bakkalı kapatıp günün kazancını Hasan amcaya götürdüğünde adam paraları görünce gözlerinde animelerde olduğu gibi kalpler oluştuğuna yemin edebilirdim.

Bence para, para, para lafını Hasan amca ortaya atmıştı da dünya bunu bilmiyordu.

Bir kısmını da bana verdiğinde hevesle alıp filmelerde olduğu gibi yüzüme sağa sola vururak kendimi mutlu hissetmiştim. Aslında param vardı yani gerçekten çok param vardı ama kendim kazandığımda bir farklı oluyormuş.

Peki şu an bunun felsefesini yapmayacağım, yani herkes bir Işıl Karaca değil ki kendi parası olsun.

Kendi kendimi överek mahalleye girdiğimde Fahriye teyzelerin evinin önünde beyaz bir araba gördüm. Demek ki saplantılı kuzen Rüya gelebilmişti. Ağzımdan ufak bir 'hıh' nidası çıksa da umursamamaya çalışarak evden içeri girdim. Daha kıyafetlerimi değiştirmeden balkona koşmam kafaları karıştırmasın çok havasız kalmıştım.

Anıl ve Rüya ne yapıyor diye merak ettiğim falan yoktu, kuru iftira valla.

Balkonumdaki küçük tabureye oturup evi gözetlemeye başlasam da perdeler kapalı olduğundan hiçbir şey göremiyordum. Oflayıo ayağımı ileri doğru savurunca ayağım balkon demirine çarpmıştı.

Hemen içeri koşup kendi kendime ayağımı tutarak ileri geri koşturmaya başladım. Seke seke evin içinde gidip gelirken alakasız sesler çıkartıyordum.

"Ayağım kırıldı, vallahıma ayağım kırıldı! Doktor yetiş doktor, ölüyorum galiba. Beyaz ışık mı kız o? Pardon mor ışığınız yok mu ya, bari sevdiğim renkle öleyim."

Lavanta ✓Where stories live. Discover now