Bilinmeyen Kadına Mektup (Devamı)

2 2 0
                                    

Sanırım meslek alışkanlığı olsa gerek ya da gerçekten duymuş olduğunuz bir ilginin karşılığıydı bunlar. Siz denemem için ilk yüzüğü çıkarmıştınız bile. Sonra da o yüzüğün arkasından bir başkaları da onu takip etmişti. Artık sizin emeğinizi kullanarak değerli vaktinizden çalmış ve zahmet vermiş olduğum bir konumdaydım. Artık buradan sonra geri adım atamazdım, bunun geri dönüşü yoktu. Bir yüzük almadan gidemezdim. Aksi halde bu durum beni fazlasıyla rahatsız edecekti.  Sizin o düşünceli kibarlığınıza ve emeğinize karşılık veremeyip hiç edecek olursam vicdan azabından kahrolacağımı düşündüm.

Nihayetinde bir yüzük beğenmiştik. Zarif ama çok da zarif olmayan bir yüzüktü bu. Üzerinde kaba bir kartal baskısının bulunduğu bir yüzük. Beğenmiş olmam da su götürmez bir gerçekti. Gerçekten beğenmiştim. Şimdi diyebilirsiniz ki, çok zarif olduğunu düşünen bir adam neden kartal gibi bir yırtıcının baskılanmış olduğu şu yüzüğü seçer? Bilemiyorum... Belki kendimi bir kartala benzettim, belki de yırtıcı biri olmadığımdan tam zıttına.

Kartalın bir yırtıcı olduğu konusunda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. Ancak kartallar yırtıcı oldukları kadar da asil varlıklardır. İçgüdüleri yüksek ve hassastırlar. Ağırbaşlıdırlar, değerleri vardır, savunmacı ve koruyucudurlar. Kendilerinden başka bir şeye ihtiyaç duydukları pek nadir görülmüştür. Hele ki bu kartal püsküllü ve çift başa sahipse, göğün yedinci katındaki koruyucu ilâhi bir varlıksa...

Zarafet ve inceliğin bir olduğu yerde asalet dünyaya gözlerini açar. Asalet, zarafet ve inceliğin çocuğudur. Cinsiyeti yoktur, alımlıdır. İşte bu görüş, asilliğe verdiğim ehemmiyeti gösterir.

Buradan yola çıkarak hangi takımı tuttuğumu ve neden tutuyor olduğumu da anlayabilirsiniz. Aynı zamanda o takımın renklerindeki asaleti görmekte mümkün. Siyah ve beyaz...

Düşündünüz mü hiç? Balolarda yahut düğünlerde insanlar neden hep siyah ve beyaz giyerler? Öyle ya siz hiç yeşil bir gelinlik gördünüz mü? Bunun nedeni zarif ve asil görünmektir.

Belki bu dediğime inanmayacaksınız ama tüm renkler siyah ve beyazdan doğarmış. Şayet bunun doğruluğundan şüphe duyarsanız Aristoteles'e bir bakmanızı öneririm.

Sanırım fazla uzattım... Hem de aşırı fazla... Bunun için çok üzgünüm, lütfen bağışlayın beni. Şu durumda sizin o vicdanî duygularınızın kölesi olmaktan başka bir çıkar yolum yok. Tamamen sizin o nahif merhametinize bırakıyorum kendimi.

Bir kısır döngüden ve sizin o kısır döngüyü istemeden kırışınızdan bahsetmiştim. Sonunda bir yüzük beğenmiştik ve siz yüzük parmağımın ölçülerini almak için koca bir halkaya tutturulmuş onlarca büyük ve küçük halkaların bulunduğu o halkayı getirmiştiniz. Yalnız şunu belirtmek istiyorum: Hayatımda ilk kez yüzük almadığımı... Sizin dışınızda ölçülerimi alanlar hep şunu yaptılar: O koca halkadan iki ya da üç tanesini belirleyerek onları parmağımda denememi ve hangisi oluyorsa onu göstermemi istediler.  Başıma gelen hep böyleydi, tâ ki sizinle karşılaşana dek...

Bu belki işinizin ehli bir insan olduğunuzu gösterir. İşinizi sevdiğinizi, gereken ehemmiyeti verdiğinizi ve ona saygı gösterdiğinizin bir işaretidir belki bu. Siz diğerleri gibi değildiniz ve onlar gibi yapmayarak farkınızı da ortaya koydunuz. Zaten göstermiş olduğunuz ilgi ve hassasiyetin sonucunda utangaç bir hale dönüşmüşken, siz elimi tutup da ölçüyü alırken yüreğimin duracağından korktum! Utancımdan yüzünüze dahi bakamadığımı söylemem gerek. İnanın bana denemiş olduğunuz o halkanın ölçülerime uygun olup olmadığı hakkında halen en ufak fikrim dahi yok! O an her şeyi tamamen, her şeyimi tamamen sizin ellerinize bırakmıştım. Ellerimi...

Ben hiçbir şey demeden yahut diyemeden parmağımdan o halkayı çıkarıp ikinci bir halkayı taktınız. Söylediğiniz birtakım şeyleri de idrak edememiştim ve o haldeyken o halkayı parmağımdan çıkarabilmem ne mümkündü? Çıkaramazdım, çıkaramadım da... "Bana yardım eder misiniz?" deme cesaretini bile bulamadım kendimde. Ama siz bir kez yeltenmiş ve sonra da çıkarabileceğim düşüncesiyle ufak ve ani bir hareketle geri çekmiştiniz elinizi. Lânet halkayı çıkaramamıştım! Ve dışımdan diyemediğimi içimden demeye çalıştım. "Umarım elimden tutar, yoksa bu lânet halkayı çıkaramayacağım!" Ardından sanki hislerimi duymuş gibi elimden tutarak o halkayı çıkarmıştınız.  Şayet siz o halkayı çıkarmamış olsaydınız, o an o halka parmağımda takılı vaziyette saatlerce kalabilirdim. Tâ ki dizlerimdeki derman beni yolda koyana dek.

Aynı zamanda her ne kadar utangaçlığımdan dolayı yüzünüze bakamamış olsam da bana atmış olduğunuz o iki bakışı fark etmedim değil. Göz ucuyla atılan bakışlar değildi onlar. Gururlu, cüretkâr, özgüvenli ve kendinden emin olduğu kadar da sorgulayıcı olan bakışlardı.  Başın geriye atılmasıyla göz göze gelecek bir konuma gelmiş olması kadar cüretkâr. O bakışlara karşılık verebilmeyi çok isterdim, ama veremedim işte... Ben aptal bir çocuğum unuttunuz mu? Şayet bakışlarınıza karşılık verirsem, kalbimin duracağından korktum!

Orada, geçirmiş olduğum o sürede, başından sonuna dek yüzünüzü bir kez olsun görebilmiş değildim. Adınızı dahi bilmiyorum! Yalnız bir kez gözlerinize bakma cüreti bulmuştum kendimde. O da yüzük beğendiğimiz, daha doğrusu seçtiğimiz andı. Onda da yine utancımdan hemen başımı eğmiştim. Sanki bir suçlu gibi... Kalbimin çarpıntısından, aklımın loşluğundan şifremi yanlış girmiştim. Bunu yazmasam da olurdu, neden yazdığımı dahi bilmiyorum.

Ben oradayken sizden yalnızca bir yüzük almadım. Asıl olması gereken şeye sadece bir araçmış bu yüzük. O yüzden artık anlamı da tarif edilemez. Oradayken bir değil birden fazla duyguya gark oldum. Bir sevgi kazandım, bir şefkat, tıpkı anne eli değimiş gibi... Sizi hiç tanımıyorum, daha düne kadar sizi hiç fark etmemiştim bile. İşte ben buna üzülüyorum.

Yalnız bir kez gözlerine bakmaya tenezzül ettiğim kadın! Lütfen beni bağışlayın. Sizden merhamet dilemekten ve şefkatinize sığınmaktan başka bir muradım yok. Zaten orada, karşınızda yoğun hisler altında ezilmişken yüreğim, beni cezalandırmanıza dayanacak gücü bulamayabilir kendinde.

Size nasıl hitap et meliyim?

Sevgili Milena... (Yok bu çok mu abartılı oldu sanki?)

Sevgili bilinmeyen, çok sevgili bilinmeyen...

Bana neden bu kadar tanımsız olmanıza üzülüyorum?

Şimdi soruyorum size, şu öksüz ve yetim kalmış yüreği, ne suç işlediğini bilmeyen o garip ve tuhaf şeyi bağışlayabilecek misiniz?

Sevgili tarifi mümkün olmayan... Bilinmeyen ve belirsiz olanım...

Biliyor musunuz, kötü biri olmadığımı? Asla da olmadım ve olmak da istemedim. Olmamak içinde durmadan ödün vererek insanların beni incitmesine müsaade ettim. Ama biliyor musunuz? Yine de kötü olan ben oldum.



Kendime İtiraflarımWhere stories live. Discover now