22

754 66 5
                                    

Pazartesi 13

Hoppsan! Denna bild följer inte våra riktliner för innehåll. Försök att ta bort den eller ladda upp en annan bild för att fortsätta.

Pazartesi 13.40

Oturduğum yerde dizlerimi sallarken Taehyung'un bir ileri bir geri gitmesini izliyordum. Panik her zerremi ele geçirip tırnaklarımı yememe sebep oluyordu. Delircekmiş gibi hissediyordum. Kelimenin tam anlamıyla doğru tabir buydu. Hissetmek fazlaydı, delirmiştim. Tırnaklarımı avuç içlerime bastırırken yerde parçalanmış çerçeveyi izliyordum.

Taehyung yüzünü ellerinin arasına almış tekli koltuğa oturmuştu. Dizlerini sinirden titretip duruyordu. Dikkatim tek bir yöne sabit kalamazken sürekli dağılıyordu. Dayanamayarak koltuktan kalktım ve yavaşça Taehyung'un oturduğu koltuğun önünde çömeldim. Kendine zarar verecek bir şey yapmasından korkuyordum. Hareketlerini kontrol etmek isterken kendisini çok fazla sıkıyordu.

Parmaklarım parmaklarına kenetlenirken transtan çıkmış gibi anında bana çevirdi bakışlarını. "Sakin ol." diye mırıldandım sessizce. Elimi daha sıkı tutarken buruk bir şekilde gülümsedi. Bana yukarıdan bakıyordu. Elleri saçlarıma çıkarken yavaşça parmaklarını saçlarımdan geçirdi. "Hava almaya çıkmıştır. Birazdan gelecek, biliyorum."

İçimde fırtınalar koparken kurmuştum bu cümleyi. Birazdan gelecek, biliyorum. Kalpten inanıyorum. Jimin yoktu, sabah kalktığımda ilk hissettiğim şey yatağın onun tarafındaki boşluğuydu. Sanki sıcaklığı hala bizimleydi ama o yoktu işte. Sıcaklığı yoktu, gülümseyen o güzel yüzü yoktu. Jimin yoktu.

Neden böyle oluyordu? Üçümüzü bu evin içinde bir mutluluk havuzuna hapsedemez miydim? Taehyung'un ayaklarının ucuna yere oturduğumda sıkıntılı bir nefes verdim. Hiçbir şey söylemeden gidemezdi, gitmezdi. Elimiz kolumuz bağlı gibi hissediyordum.

Saatlerdir yoktu, Taehyung gitme ihtimali olan her yere bakmıştı ama yoktu işte. Telefonları açmıyordu. Ruhum birinin avuçlarının arasında sıkışıp kalmış gibi hissediyordum.

"Yanıma gel." diye mırıldandı Taehyung. "Yerde oturma." Gözlerine baktığımda bile ne kadar yorulduğunu görebiliyordum. Gece yarı uykulu gözlerle kalktığımda Taehyung gözlerini bile kırpmadan bizi izliyordu. Üzerimden düşen pikenin sıcaklığının onun elleriyle tekrar üzerimde yer edindiğini görebiliyordum. Gözlerini yumduğu o küçücük anlarda mı gitmişti yani Jimin?

Güneş bizimle birlikte doğuyor demiştim, belki de güneş doğmadan terk etmişti bu evi.

Yavaşça yukarıya çıkarak bana ayırdığı o küçük yere sıkıştım ve kollarının arasına girdim. Bakışlarım dağılmış eve kaydığında yutkunmuştum. Sinir anında gerçekten hiçbir şeyi gözü görmüyordu. Eline ne geçerse fırlatıyor ve sinirini bu şekilde çıkartıyordu. Buna günlerdir içinde birikenlerin sebep olduğunu görebiliyordum. Bir kez olsun Jimin'e karşı sesini yükseltmemişti. Beni ürkütmemek için kendisini kastığını da görebiliyordum.

İstemsizce tekrar ellerimizi birbirine geçirdim. "Gelir değil mi?" diye sordum muhtaç bir sesle. Gözlerini sıkıca yumarak açtı ve bakışlarını boşluğa kitledi. "Gelecek." diye fısıldadı. Kafasını arkaya yatırarak derin bir soluk aldığında hala sıkıca elimi tutuyordu.

𝓛𝔲𝔪𝔦è𝔯e *νḲσσкмιηDär berättelser lever. Upptäck nu