Adsız Gün 1

103 6 0
                                    

Merhaba, yeniden mi demeliyim yoksa yine mi? Tuhaf, çok ince bir tuhaflık hakim şu kıskanılası mümküm olmayan tavrımda. Bilemedim, yeniden mi yoksa yine mi? "Geldim," demek istiyorum sadece, her ne kadar bu durumun varlığından emin olmasam da, bağıra çağıra yeniden döndüğümü ifade etmek istiyorum. Basit bir yeniden dönüşü iki kelimeyle ifade edemeyecek kadar kafasız bir gürûhmuşçasına takınmış olduğum şu davranışıma bir teselli bulmak ne de güç! Ama teselliye de ihtiyaç duymuyor olmam, ayrı bir işgüzarlık olsa gerek.

Yeniden mi döndüm, dönen ben mi oldum, yahut halen dönmemekte ısrarcı olan ve neye döndüğünden bihaber, çıraklık çağındaki bir acemi gibi dönüp duruşumdan ne anlam çıkarmalıyım?
Açıkçası anlatım bozukluğuna mahal vermeyi hiç mi hiç istememiştim. Keza yaptım mı yapmadım mı en ufak fikre dahi sahip değilim. Bunu bile idrak ediş sınırlarının ne kadar uzağında olduğumu tahayyül etmek istesem, sonsuz uzaklıkta gibi görünen o tahayyül sınırlarının kapı eşiğine dahi ulaşamayacağımdan da oldukça eminim. O halde varlığından bile emin olmayan ben kimim?

Ben kim miyim? Onlarca kez karışıklığa yol açmış herhangi biri gibi isme ve bir de soy isme sahip olan kendini bilmezlerden biriyim sadece.  Varlığı -herkes gibi- bir isim ve soy isimden oluşan içsel ve dışsal dünyası yalnızca bu kelimelere hapsedilmiş olan bir şeyim. Bir "Şey" her şeyle doldurulabilir, o halde ben kimim diyemeyeceğim. Ben neyim?

Şöyle bir bakınca ne de çok zaman geçmiş, ne çok yaşanmışlıklar filiz vermiş. Ama tam olarak emin değilim, neler oldu, neler bitti veya neler oldu bittiye gitti bilemiyorum. Şöyle bir baksam, birbirinin peşi sıra kaçışan mazilerime elimi uzattığım anda tutabilecekmiş gibi olsam da yakalamakta pek usta olmadığımı ve tıpkı bir hilkat garibesi gibi davrandığımı anlamış oldum. Öyle ya, benden daha kötü bir hilkat garibesi ile karşılaşmadım henüz.

Esasında ne konuşuyor olduğumu ve kime konuştuğumu da bilmezliğe vurmaya çalışıyor gibiyim. Hakikaten kime anlatıyorum bunları? Gerçi dolaylı yahut dolaysız bir yoldan bağlanabilecek sonuç için herhangi bir fark yaratır mı ki? Bu sebeple düşünüyorum da sanırım o halde varım, ya yoksam? E o vakit kime ya da neye konuşuyor veyahut anlatıyor olmam neyi değiştirecek? Sonuç aynı, ve bu sonuçta kimsenin beni önemsemeyip de dinlemediği, şu aptalcılığın son safhasına ulaşmış olan kendimle konuşmalara yöneldiğim anlamına geliyor.

Sanki yığınla geçirmiş olduğum şu yaşamımda hiç kayıp vermemiş olduğum gibi üstüne bir yenisi daha eklendi. Bir kayıp vermeyi bu kadar alaycı karşıladığım için kendimi mazur görüyorum, görmesem ne değişir? Nasıl ifade ettiğimin herhangi bir önemi var mı? Sonuçta his değişmiyor. His, aynı mutlak his.

Dünyadaki varlığına hükmeden yegâne ve tek dostum, yokluğa kucak açışından kaç gün geçti bilemiyorum. Babaannem benim... Zaman Baba'nın lütfuna mazhar olmuş olsam gerek, yoksa nasıl hatırlamam? Bir de bu yetmezmiş gibi, kalkıp gelmişler de bizi evden atacaklarmış. Meğer senin evlatların da nankörlüğün bile hadsiz olanına takılmışlar.

Sen olsan, "Aman oğlum, boş ver," derdin değil mi? Ee babaanne ben de boşverdim zaten. Dolu versem ona da yok demezlerdi inan. Ama var olan her şeye karşı, buna yok olanlar da dahil olmak üzere herkese, her şeye ve hiçbir şeye, hatta insanlara, dahası insanlığa bile o kadar öfke ve kin doluyum ki, daha da hattası var ki o da en çok kendime duyduğum iğrençliğin, bir çamura duyduğum tiksintiden fazlası olması.

Gitgide duygusuzluk hamurunda dur durak bilmezce yoğruldukça yoğruluyorum ve içime hapsetmiş olduğum en zarif, derinlerdeki en ince insanî duygularıma kadar o hamurda yoğrularak ve duygusuzluğun dibine doğru yol aldığımı görerek bilhassa da kendi canımın yanmasına müsaade buyuruyor gibiyim. Ve kendimi duygunun her türlüsünden yoksun bir insan olarak değil de ne idüğü belirsiz kof bir varlık gibi hissediyorum.

Kendime İtiraflarımWhere stories live. Discover now