21. Bölüm

458 31 254
                                    

Evet yazarken hüngür hüngür ağladığım bölüme hoşgeldiniz 🤧

Duygusal arkadaşlarım, şimdiden uyarıyorum. Peçetelerinizi hazırlayın! Bol şoklu ve bol ağlamalı bir bölümü okumak üzeresiniz!!


Keyifli bol ağlamalı okumalar 🛐

Adrien'ın Anlatımıyla

Karanlık...

Gürültüler...

İçinde bulunduğum bu iki lanet şey beni mahvediyordu. Bağlanan gözlerimdeki karanlık, kullanabildiğim tek duyum olan duymayı bir hiçe sayarcasına artan sesler... Yürüdükçe gürültüye batıyordum. Yutkunmaya çalıştıkça karanlık beni içine çekiyordu. Hissettiğim şeyleri ise ben bile zor seçiyordum. Onun verdiği mont, geriden bağlanan bileklerimdeki soğuk kelepçeler, gözlerimdeki ve ağzımdaki bağlı kumaş parçası ve koluma giren polislerin elleri tek seçebildiklerim. Ben yürüdükçe yüzüme hava vuruyor, saçlarım alnımı açık bırakarak geriye savruluyordu. Yer sanki bir anda ayağımın altından kayacak gibiydi, zorla yürütülüyordum. Sağ bacağımı halen dinlendirmemiştim ve normalden daha fazla ağrıyordu. Zaten sadece dönüşünce hissediyordum ve normalden daha çabuk yoruluyordu. Geri dönüştüğüm an bu lanet protezden kurtulup rahat bir uyku çekmek istiyordum. Ancak bu lanet cehennemden ne zaman kurtulurum, bunu bile bilmiyordum.

Buradan kaçmak vardı aslında, yapabilirdim. Ancak şimdi olmaz, vaktini yakalayamadım. Ellerim bağlı değilken, ağzım açıkken ve görebiliyorken, o duvarların üstüme geldiği, parmaklıkların gölgesinin yüzüme vurduğu minik soğuk hücrede oradaki polis uyuyorken kurtulabilirdim. Ancak gücüm yoktu... Ayağa kalkmaya, düşünmeye, plan kurmaya gücüm yoktu. Kaldıramıyordum işte. Güçlü olamıyordum, toplarlayamıyordum...

Ve şimdi kendime gelmiştim biraz. Ancak vakit geçmişti, geç kalmıştım. Gücümü kullanamıyordum, cezalıydım. O lanet gün, o lanet yerde o aşağılık adam haklıydı belki de. Bir insana en büyük ceza görememekti, duyamamaktı, dokunamamaktı... Diğerleri gibi olamamaktı. Aşağılayan gözlerin senin üzerinde olmasıydı. İki yıl boyunca bana çektirilmeye çalışılan başarısız ceza bana yetmemişti demek ki. Ve Tanrı'nın kaderinde bu da vardı belki de; Beni cezalandırmak...

Cezam devam ediyordu, dediklerine göre birkaç güne mahkemem vardı ve götürüyorlardı beni... Nereye götürüldüğümü bilmiyordum ama gittiğim yerden çıkamayacağımı çok iyi biliyordum...

Marinette'in de yapabileceği bir şey yoktu. Zaten inanın bana hiçbir şey yapmasını istemiyordum bu konuda. Suçluydum, bunu kabullenmiştim ve cezamı çekmek zorunda olduğumu biliyordum. İki yıllık hücremde bir suç işlememiştim belki ama o ahmağın ve Nathalie'nin ölümü, ve koskoca köşkten geriye kalan o enkaz parçaları gösteriyordu suçumu. Buradaki herkes bana suçlu gözüyle bakıyor, işin aslını bilmeden aşağılıyor, bazen ise hiçbir şey demeden gözleriyle beni yargılıyorlardı. İyi bir insan tanesi bile yok muydu bu karakolda Tanrı aşkına?

Ve onun bir şey yapmamasını, yerinde kalmasını çok istememin de bir nedeni vardı. Onun başına da bir şeyler gelsin, o da üstümdeki çamura ortak olsun istemiyordum. Git dedim, gitmedi. Beni bu halde görmeni istemiyorum dedim, inatla gördü beni. Dediklerimi yapmadı ancak şimdi ben gidiyordum. O bana gitme diyordu, ama gidiyordum. O görüyordu, ben göremiyordum. Tam şu an dışarıya çıkardılar beni ve bir anda içerideki gürültülerden daha fazlasına maruz kaldım. Duyularım bağlıydı, sadece seslerden seçebildiğim kadarıyla aşırı kalabalık ve fazlasıyla soğuk bir yerdeydik. Yağmur bir anda saç tellerimin arasına karışmaya başlamıştı ve inanın bana, bunların hiçbirini isteyerek yapmıyordum...

İçimde Kaldı... | Miraculous ✓Where stories live. Discover now