13. Bölüm

494 51 201
                                    

...

Telaştan delirmek üzereyim! Ellerim titriyor. O'nu orada onunla o enkazın altından çıkarmaya çalışıyorlar ve ben bu çatıda beklemekten başka bir şey yapamıyorum! Tanrım, n'olursun yardım et... N'olursun ona bir şey olmasın...

İçim içimi yerken yo-yomu tekrar aldım açıp bana yazdığı mesaja baktım ilk.

-Leydim Shadow Moth'un yerini buldum Agreste Malikanesin

Mesajın gerisi yoktu! Kesinlikle yazarken orada bir şeyler olduğuna eminim. Şu evin haline bak! Halen aklım çıkıyor. Bu evi kediklizmden başka hiçbir şey bu hale getiremez. Bunu o da bende çok iyi biliyoruz. Tahmin etmek zor değil; ya gücünü yanlışlıkla duvarın birisine değdirmiştir, ya da gücünü kontrol edememiştir. Kendine de zarar vereceğini bile bile neden bir insan bunu yapar ki?

Yo-yoma bakarken Kara Kedi'nin gülen profil fotoğrafı takıldı gözüme. Açıp yakınlaştırdım hemen. Yüzümde oluşan küçük gülümsemeyle derin derin bakmaya başladım fotoğrafa.

Çok güzel gülüyorsun Kedi... Sarı saçların çok yakışıyor rüzgara... Gözlerinin yeşili çok güzel, tonu bile çok güzel. Sen, çok güzelsin...

Siz hiç o kişiden iyi haber beklerken dakikalarca fotoğrafına baktınız mı? Ben baktım. Şu anlık kimse onlara ulaşamamıştı ki. Ulaşabilseler elimden gelenin daha fazlasını yapardım. Senin bana yaptıklarını tek tek yapardım kedicik...

Yo-yoma bakarak dalmışken aşağıdan seslerin arttığını fark ettim. Hemen yo-yomu belime dolayıp aşağı zıpladığım sırada bağrışmalar arttı. Herkes farklı bir şey diyordu. Ama duyduğum ilk cümle "İç kanama geçirmiş nabzı düşüyor!"  oldu. İnsanların arasında sedyeyle götürülen birini gördüm, ama yüzünü görememiştim. Az önce duyduğum, iç kanama geçiren kişi bu olmalıydı. Adrien değildi, eminim ki değildi. Adrien olsaydı hissederdim. Benim de canım yanardı. Ama o Adrien değildi.

Bu sefer tekrar deneyecektim. Büyük kalabalığın arasından polislerin olduğu yere gittim. Tanımadığım halde izin almak için tanıdığım -ki halen net tanımıyorum-  uzun boylu iri yapılı polisin önüne geldiğimde kollarını göğsünde birleştirmiş başını eğerek bana bakıyordu. Derin bir nefes alarak başladım konuşmaya. "Bakın Bay Brave, bu on yedinci olacak biliyorum ama sevgilim içerde ve ölme riski var! İnanın bana size çok yardımım dokunur. İnanın sizden önce hareket edebilirim içeride. N'olur bir şans verin!"  Biraz düşündü. Gözlerine nasıl baktığımı bilmiyordum ama bende yıkılmıştım. Sadece ayakta durmaya çalışıyordum, o kadar.

Bir süre düşündükten sonra derin bir nefes aldı ve bana baktı. Dudaklarını birbirine bastırmıştı. Göğsünde birleştirdiği elinden birini enkaza doğru "Gidebilirsin." anlamında uzattı. Yüzümde minnettarca bir gülümseme oluşurken ellerimi önümde birleştirdim. "Teşekkürler Bay Brave! Çok teşekkürler!"  deyip cevabını bile beklemeden hızla insanların arasından ilerlemeye başladım. Bay Brave onların, hepsinin başıydı. Ondan iznim olduğu sürece eminim hiçbir şey olmayacaktı. Kaç seferdir almadıkları beni, oraya sokacaklardı.

En öne geçtiğimde bir bayan bana doğru baktı. Bir kaç bir şey sordu ama aklımda kalmıyordu. Cevap veriyordum, o kadar. Sorulardan sonra küçük bir çanta çıkardı kenara. O sırada ben yo-yomu oradaki sağlam demirlerden birine bağlıyordum. İçine oksijen maskesi, birkaç gerekli tıbbi eşya ve termal battaniye sarıp koyduğunu gördüm. Elime çantayı verdikten sonra aşağıda birini bulursam yapmam gerekenleri söyledi tek tek. Anlaştık anlamında gözlerimi kırptım. Gerekli ekipmanlarla dolu çantayı alıp belime bağladığım ipe geçirdim ve derin bir nefesin ardından aşağı açılan dar yoldan yavaşça ayağımı uzattım. İçeri girmemle ellerimin titremesi artıyordu. Hem ellerim, hem de içim titriyordu. Aşağı indikçe hava soğuyordu, indikçe titriyordum ve size anlatamayacağım kadar korkuyordum... Gerçekten burada mıydı? Korkmuyor muydu? Her şeyden önce, yaşıyor muydu?

İçimde Kaldı... | Miraculous ✓Donde viven las historias. Descúbrelo ahora