14. Bölüm

494 50 118
                                    

...

Parmaklarım yoğun bakımın perdesini aralarken titrediklerini hissediyordum. Adrien içeride öylece yatıyordu. Belinden aşağısı örtülü, göğsünde kablolar. Bir... İki... Üç... Saymayı bıraktım. Sayamazdım. Sayılabilecek kadar değildi kablolar. Gözlerim kabloları takip ederken cihaza gittiler. Pıt, bir. Pıt, iki. Pıt, üç... Fazla olmasa da buradan bile duyuluyordu. Kafamın içindeki bütün düşünceleri silmiş, öylece Adrien'a bakıyordum. Belki on, belki on beş dakikadır öylece izliyorum. Sarı saçlarının şeklini izliyorum, yastığa dağılmış halini...  Sonra koluna taktıkları serum gibi şeye bakıyorum. Ardından yüzündeki maskeye... Parmağındaki satürasyon cihazına... Her şeyi garip geliyor. Hiçbir şeye anlam veremiyorum. Beynim yok gibi. Sadece sorular var kafamın içinde.

Nefes alamıyor mu? Rahatça nefes alamıyor mu? Kablolar canını acıtıyor mudur? Ameliyatta bir şeyleri hissetmiş midir? Sağ bacağının olmadığını öğrenince ne tepki verecek? Ben içeri girersem beni duyabilecek mi? Babasının öldüğünü öğrenirse ne tepki verir? Nasıl demem lazım ona her şeyi? Tekrar mahvolmaz mı?

Yutkundum, gözlerim aralık perdeden Adrien'ı süzerken duyduğum doktorun sesiyle başımı o tarafa çevirdim. O da uykusuz görünüyordu. Bana gülümseyerek yaklaştı. "Bayan Marinette..."  Sesinde umudu hissediyordum... Evet hissediyordum. "İçeri girebileceksiniz, ama önce beni takip edin lütfen."

Sessizce onu takip ederken ellerim titriyordu. Buz gibi olmuştum bir anda. Başımı dik tutmaya çalışırken küçük bir koridora geldik. Doktor kenardan bir önlük alıp bana uzattı. Hızla giyerken bone ve maskemi de taktım. Hazır olduğumda bakışlarımı ona çevirdim.
"Bakın, içeride her ne konuşursanız sizi duyacak. Bunun bilincinde olun ve kötü şeylerden bahsetmeyin lütfen. Söyleyeceğiniz bir söz bile bir mucizeye sebep olabilir. Lütfen iyi düşünün." Başımı salladım. Bir mucize... Mucizelere inanırdım. Ben zaten mucizenin ta kendisi değil miyim? Neredeyse tüm Paris'in mucizesi değil miyim ben? Bunu yapabilecek en iyi kişi de yine ben değil miyim?

Yutkunup elimi kapının kulpuna koydum. Derin bir nefes alarak içeri girdiğimde kalbimden bir parça koptuğunu hissettim.. Yakından çok, çok daha kötüydü şu anki hali. Tek kelimeyle mahvolmuş bir haldeydi. Titreyen bacaklarımla ona yaklaşırken o her şeyden habersiz, tıpkı bir melek gibi uyuyordu. Yüzünde maske, kollarında serumlar, cihazlar, göğsüne taktıkları bir sürü ıvır zıvır. Öylece uyuyor melek gibi. Yutkunup elimi saçlarına koydum. Dağılmış saçlarını geriye doğru ittirirken yüzüne yaklaştım ve alnından öptüm. Alnını alnıma yaslamışken fısıldadım.

"Kedicik, ben geldim... Merak etme leydin yanında."

Tepki vermedi. Vermesini beklemiyordum zaten ama bir an umutlanarak beni gerçekten duyduğuna inandım. Yanaklarımdan iki damla yaş süzülürken fısıldamaya devam ettim.

"Korkma tamam mı kedicik? Sen çok güçlüsün biliyorum... Pes etmezsin bunu da biliyorum. Sen benim kediciğimsin çünkü. Benim tek varlığımsın... Beni de merak etme tamam mı? Sivil olarak yanındayım. Hele bir uyan, her şey daha güzel olacak."

Bunları ona demek, beni duyduğunu bilmek beni gerçekten rahatlatırken yavaşça geri oturdum ve elimi elinin üzerine koydum. Gözlerimi soluk yüzünden hiç ayırmadan derin bir nefes alarak konuşmaya devam ettim.

"Sana söz veriyorum..."

"Sen gözlerini açacaksın ve söz veriyorum beraber tekrar o çatıda sabahlayacağız. Sen bana saçma espriler yapacaksın tekrar, ve bende tekrar seni üzmemek için güleceğim o esprilere. Tekrar çalacağız o piyanoyu el ele söz. İnan bana o sahilde tek başına olmayacaksın bir daha. Bende oturacağım o kayalıklarda seninle. Susmak istiyorsan susacağım kedicik. Beraber susacağız. Yanarsak beraber, sönersek beraber olacağız. Sen sadece aç yeşillerini. Bana sadece bak... Sadece.."

İçimde Kaldı... | Miraculous ✓Where stories live. Discover now