10. Bölüm

654 57 152
                                    

...

Halen çıkmaya başladığımıza inanamazken yanından ayrılıp başka bir çatı arkasına geçtim. Boyuma gelen duvara sırtımı dayadıktan sonra başımı geriye doğru yasladım. Hayatımın en güzel günüydü. O dudaklar... O gözler... O büyüleyici erkeksi koku...

Aynı zamanda işittiğim o ağır sözcükler... Sonrasında aşk dolu küçük kelime oyunları... Küçük mrlamalar...
Tanrım, bu günü benim için mi yazdın?

Duvara yaslanmıştım, yaşadıklarım gözümün önünden film geçidi gibi geçiyordu. Ama o sırada Kara Kedi'nin aslında gitmediğini fark ettim. Arkamı dönmemle aynı yerde durduğunu gördüm. Kaşlarım çatılmıştı. Neden gitmiyordu? Birini mi bekliyordu yoksa? Bekliyorsa kimi?

Duvarın arkasından çıktım. Ona yaklaşacakken ayağa kalktığını fark ettim. Evet gidiyordu. Ama nereye? Sopasını bu şekilde çevirdiği zaman evine gitmediğini biliyordum, çünkü yüzünde bu yarı mutlu yarı düşünceli ifadeyle ve sopasını bu derece yavaş çevirerek eve gitmezdi. Daha önce de bu olmuştu.

Sopasını elinde kısa bir süre çevirdikten sonra Eiffel Kulesi'nin arka tarafına yöneldi. Duvarın arkasına biraz daha saklandıktan sonra onun yavaşça uzaklaşmasıyla çıktım. Tabii ki peşinden gidecektim! Öyle de yaptım. O yavaş yavaş, takip edildiğinden habersiz ilerlerken; bende peşinden çatı aralarına saklanarak, bazen duvar aralarına girerek peşinden geliyordum. Fazla değil, birkaç metre sonra durup büyük çatıdan aşağı doğru baktı. Ben geride olduğum için nereye baktığını tam göremiyordum. Birkaç saniye yukarıdan baktıktan sonra başını sağa sola çevirdi ve izlenip izlenmediğini kontrol etti. İzleniyordu, ama haberi olmayacaktı. Eğer haberi olursa daha yeni aramız iyileşmişken bana sinirlenme olanağı çok yüksekti. Bana olan güvenini kaybetmek istemiyordum. O yüzden yakalanmadığım sürece ona demeyecektim.

Etrafı kolaçan ettikten sonra yavaşça aşağı zıpladı. O indikten sonra yavaşça saklandığım çatı arkasından çıkıp az önce durduğu büyük çatı önüne geldim. Aşağı bakmamla büyük, açık alanında büyük mermer bir çeşme olan, duvar diplerine geniş aralıklarla dikilmiş ağaçlar ve her ağacın önünde anıt benzeri mermerler, mermerlerin üstünde seçemediğim yazılar ve fotoğraflar gördüm. Burasının neresi olduğu hakkında en ufak fikrim yoktu. Diğer deniz kenarı gibi gizli saklı bir yer değildi. Ama Kara Kedi'den başka kimsenin bilmediği, gelmediği de belliydi. Çözmeye çalışırken Kara Kedi'nin büyük, siyah demir giriş kapısına en yakın olan; yanında herhangi bir ağaç yerine küçük kırmızı gülleri olan, diğerlerinden daha özenli, daha güzel, daha bakımlı bir anıta yaklaştı. Anıtın önündeki toprakta yine güller vardı. Anlamadığım şey; neden hepsinde başka, renkli çiçekler varken önünde durduğunda sadece kırmızı güller vardı? Neden gül? Neden özellikle kırmızı gül?

Onu çatıdan izlemeye devam ederken yavaşça toprağın kenarına oturdu. Önce elleriyle biraz oynadı toprakla. O oyalanırken daldığımı fark ettim. Kendime geldim ve yavaşça, ses çıkarmamaya özen göstererek aşağı, bahçenin içine indim. Etrafı daha net görme şansım oldu. Televizyonda gördüğüm mezarlıklar gibiydi burası, ama mezarlık değildi. Çok daha özenli, çok daha güzel bir yerdi. Eğer bu güzel yeri düzgünce inceleyebilirsem, hakkında daha çok şey öğrenebilirdim. Mesela; O mermer taşında ne yazdığını görebilsem, ya da şu an sarıldığı taşın, öptüğü fotoğraftaki kadının, başını koyduğu toprağın anlamını çözebilsem, kırmızı gülün ne anlama geldiğini bilebilsem anlardım belki. Kırmızı gülün anlamını biliyorum aslında, aşk demek. Tutku demek. Saygı demek. Cesaret demek. Kime saygı duyuyorsun bu kadar Kedi? Kime bu kadar tutkuyla bağlısın? Kim o? Kim ki ondan bu kadar cesaret alıyorsun?

İçimde Kaldı... | Miraculous ✓Where stories live. Discover now