35. • Kralın İhaneti •

3.5K 394 30
                                    

Routh'u kurtaralı ne kadar olmuştu kestiremiyordum. Belki günler, belki de aylar geçmişti. Her şey çok hızlı gelişiyordu. Dün gece ilk kez onu doyasıya sevebilmiştim. Hayır, mühürlenmemiştik. Gerçi tam olarak doyduğum da söylenemezdi ama onu bulduğumdan beri ilk kez bu kadar tasasızdım. Durmak ikimiz için de inanılmaz zordu ama gezegeni tehlikeye atarsak kendimize inşa edebileceğimiz bir gelecek bırakamayabilirdik.

Routh'a rüyamdan bahsetmiştim. Mensis ve Ash hâlâ bizim uzak durmamızdan yanaydı. Routh bunun bir fırsat olduğunu düşünüyordu. Dünya'ya gitmek için iyi bir fırsat. Rüyamın gerçekliğinden şüphe etsek de tüm şüphelerimiz annemin bahsettiği tapınağı bulduğumuzda yok olmuştu. Çok büyük bir ormanın merkezindeki devasa büyüklükteki yapının her yerini sarmaşıklar sarmıştı. Geniş avlusunda kimse yoktu. Tapınağın girişinde taş bir kemer vardı ve dev kemerin üzerinde farklı renklerde beş flama asılıydı. Kırmızı, mavi, kahverengi, beyaz ve siyah renkte olmak üzere kemeri süsleyen dev flamalar rüzgârla aheste aheste dalgalanıyorlardı. Bana Rahlea'yı hatırlatmıştı sebepsizce.

Arkamızda kalan ağaçlardan hışırtılar gelince avlunun ortasına doğru ilerledik. Çevremde bir kez daha dolaştırdım bakışlarımı. Burası sanki çağın dışında bir yer gibiydi. Mistik bir havası vardı.

"Kimse yok mu?" diye seslendiğimde sesim geniş alanda yankılandı. "Kimse yok mu? Ben Kral Raiel'in oğlu Lucian. Kâhinle konuşmaya geldim."

Yan tarafımızda, uzaktaki çalılıkların arasında bir hışırtı oldu. O tarafa doğru yöneldiğimde ses kesildi. Çevremizde tuhaf bir enerji akışı vardı. Burada kesinlikle yalnız değildik. Tek sorun ev sahiplerinin ortaya çıkmak istemiyor olmasıydı.

Derin bir nefes alıp verdim. Sinirleniyordum. Geri çekilip kanatlarımı iki yana açtım ve karanlığımın yüzeye çıkmasına izin verdim. Gücüm çevremizde dolaşırken, "Beni Galatriel gönderdi!" diye bağırdım. "Ben Kral Raiel'in oğlu Lucian. Beni karşılayacak tek bir kişi bile yok mu?"

Bir gürültü koptu. Yalnızca birkaç saniye içerisinde çevremiz sayamayacağım kadar çok kişiyle çevrelenmişti. Hepsinin elinde çeşitli silahlar vardı. Bakışlarında korku yoktu, hayır. Sadece tedbirliydiler. Benden korkmuyor oluşları ilginçti. Hey, dönüşümüm koca bir krallığı yok etmişti. Biliyorsunuz değil mi?

Ortama sessizlik hâkimdi. Kanatlarımı sırtımda topladım. Routh biraz daha yanıma yaklaşınca onu güvenli bölgeye aldığımı hissettim. Kalabalıktan çıt çıkmıyordu ancak içlerinde biri vardı ki hiç hareket etmeden bana bakıyordu. Ellerini arkasında bağlamıştı. Bakışlarından bilgelik akıyordu. Yine de çok genç görünen bu adam bana liderin o olduğu izlenimini veriyordu.

Lider olduğunu düşündüğüm adama doğru bir adım attım. "Kâhinle görüşmek istiyorum."

Bir adım öne çıkan adam bakışlarını Routh'a çevirdi. "Kâhin onunla görüşmek istiyor."

"Götür o zaman bizi."

"Kız yalnız gelmeli."

Routh başını iki yana salladı. "Lucian olmadan asla."

"Prens burada kalmalı. Prens içeri giremez."

Adamın üzerine doğru yürümeye çalıştığımda görünmez bir güç tarafından durduruldum. Tapınağın girişinde yaşlı bir adam belirdi. Elinde uzun bir asa vardı ve asanın ucundaki büyük taş ışıldıyordu.

"Bırak geçsin," dedi yaşlı adam. "Prens düşmanımız değil."

"Ama saf karanlık taşıyor."

Yaşlı adam yanımıza ulaştığında beni içeri almak istemeyen adama tepeden bir bakış attı. "Sen ise saf karanlıktan doğdun."

Çevremizdeki kalabalık dağılırken yaşlı adam bakışlarını üzerimde dolaştırdı. Daha sonra Rouht'a baktı uzun uzun. "Erken geldin küçüğüm. Seninle yaklaşık üç asır sonra tanıştık. Birileri kadere müdahale etme girişiminde bulunmuş."

"Kâhin sen misin?" diye sordum.

Yaşlı adam gülümseyerek yürümeye başladı. Routh ve ben de peşinden gidiyorduk. Ormanın içine girdiğimizde çevremizde bizi izleyen gözler olduğunu iliklerime kadar hissediyordum.

"Erken geldiniz ancak yine de gidişat değişmeyecek, ne tuhaf..."

Adamı durdurmak için omuzuna dokunacakken bilmediğim bir sebepten dolayı durdum. Nedense ona dokunamayacağımı hissediyordum. Ona sebepsizce saygı duyuyordum.

Yaşlı adam bana doğru döndü. "Rahlea Prensi... Doğru hissediyorsun. Bu saygın için sana üç soru sorma hakkı vereceğim."

Sessizce bekledikten sonra, "Neden Routh'u görmek istedin?" diye sordum.

Yaşlı adam bakışlarını Routh'a çevirdi. "Onu tanımak büyük onur çünkü."

"Bu da ne demek?" diye sordum.

Yaşlı adam gözlerini kısarak baktı. "İkinci soru hakkını harcamak üzeresin."

Başımı iki yana salladım. Ne sormam gerektiğini bile bilmiyordum.

Yaşlı adam başını yukarı kaldırdı. "Çok yakında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak Rahlea Prensi. Aklında birikenleri görüyorum. Sana biraz yol göstereceğim." Bakışlarını yüzüme çevirdi. "Saklı Kalanlar uyanacak. Siz yapmazsanız Evelyn yapacak. Çok yakında en az sizin kadar güçlü ruh eşleri olduğunu fark edecek ve onları mühürlenmeye zorlayacak. Tek avantajınız ondan erken davranmak olur. Yapmak üzere olduğunuz şey için sizi uyarmayacağım. Bu ehvenişer. Evelyn yerine sizin yapmanız daha doğru."

"Peki onlar uyandığında ne olacak?" diye sordum.

"İkinci soru..." deyip uzun uzun düşündü. "Sana bir hikâye anlatacağım ve sen de cevaba ulaşacaksın." Yeniden yürümeye başladığında biz de onu takip ettik. Elleri arkasında bağlıydı. "Routhelia'nın başlangıcında safkan bir topluluk yoktu. Hepsi melezlerden oluşuyordu. Zamanla bazı genler çekinik bir hal aldı. Temelde dört elementi de bünyesinde barındıran ancak hepsini kullanamayan bir nesil ortaya çıktı. Bu, nesilden nesile aktarıldı. Element güçleri zamanla üçe, ikiye, en son da bire düştü ve sizin safkan adını verdiğiniz tür oluştu. Melezlerin sayısı giderek azaldı. Gezegendeki güç ve denge değişimler sürekli iç ayaklanmaya sebep oldu ve safkanlar bir arada yaşamayı başaramaz hale geldi. Safkanlar kast sistemini mantıklı buldu ve hanedanlar kuruldu. Kendi içlerinde çiftleşmeleri sayılarını daha da arttırdı."

"Peki melezlere ne oldu?" diye sordu Routh.

"Kendilerine kral seçtikleri en güçlü melez tarafından ihanete uğradılar. Kral, Safkanlarla mücadele ve üstünlük için halkının gücünü çekebileceği bir büyü keşfetti. Tüm melezler bunu kabul etti ancak bilmedikleri şey, büyü karşısında ödenecek bedeldi. Ritüel gerçekleşti, kral melezlerden aldığı güç sayesinde himaye sağladı. Bilinen en güçlü melezdi ve artık bir İmperium bile değildi, başka bir şeydi. Güçlerini krallarına veren melezler ise iradelerini kaybettiler ve krallarına sonsuz bir bağlılık duydular. Bunun yanında ise saf karanlıktan olan ruhlara dönüştüler."

Dehşete kapılmış gibiydim. "Saklı Kalanlar... Onlar atalarımız mı? Ve ihanet eden Kral... O babam mı?"

"Son soru hakkın Lucian. Cevabını keşfettiğin soruları sormamanı tercih ederim. Son hakkını bu şekilde harcama."

Routhelia'nın KalbiWhere stories live. Discover now