3. • Umut •

5.9K 658 32
                                    

Elismera

Lucian mağaradan dışarı çıktığında uğradığı hayal kırıklığı gözüme çarpan ilk şeydi. Benim ise içimde onlarca şey kırılmıştı.

Routh'a hiç ummadığım bir anda sahip olmuştum. Öyle güzel bir bebekti ki ona hayran olmamak mümkün değildi. İmperium bebeklerinin gelişimleri bilinen diğer bebeklerle hemen hemen aynıydı. Yirmi beş yaşından sonra da gelişim duruyordu. Sadece hamilelik dönemi olağan üstü kısalıktaydı. Ben Routh'un ne ilk adımlarını görebilmiştim, ne de ilk kelimelerini duyabilmiştim. Ondan bana kalan yalnızca birkaç günlük anılardı. Çok güzel gri gözleri vardı. Albino genleri İmperium türünde de görünebiliyordu, kısa bebek saçları beyazdı. Teninin rengiyle yarışacak bir beyazlıktaydı. Henüz kontrol edemediği gücü saf aydınlıktı. Routh bizimle olduğu süre boyunca sürekli mutlu hissetmiştik. Ancak mutluluğumuz bizden çalınmıştı.

Sendeleyerek dengemi kaybettiğimde beni tutan Ashriel oldu. Bir olan zihinlerimizde hüznü paylaşıyorduk. Kızımızı bulabilmek adına yıllardır ilk kez bu kadar umutlanmıştık ve elimiz boş kalmıştı. Canım acıyordu. Nefes alamıyordum. Kendimi sayısız kez öldürmeye kalkmıştım. Benim ölümüm mühürlü olduğum ruh eşimin de ölümü demekti ve Ashriel hiçbir zaman buna karşı çıkmamıştı ama kızımız hâlâ yaşıyorken umut var demekti. Biliyordum, bir gün mutlaka ona sarılacaktım. Güzel kızıma annelik yapabilecektim. Hiç kullanmadığı odasını her gün kendi ellerimle temizliyordum. Hiç giymediği elbiseleri onu hazır bekliyordu. Birkaç günlük bir bebekken alınan sayısız oyuncak bile hâlâ duruyordu. Routh bir gün mutlaka ait olduğu yuvaya dönecekti. Sonuçları her ne olursa olsun bundan vazgeçmeyecektik. Nasıl vazgeçebilirdik ki? O benden, Ashriel'den bir parçaydı. Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, ne kadar büyümüş olursa olsun bizim ona, onun da bize ihtiyacı vardı. Kim bilir neler yaşamıştı... Hepsini unutturacaktım ona. İntikamını alacaktım. Bir anne olarak ona hak ettiği yaşamı sunacaktım. Bir kez olsun gülümsediğini görebilmek için dahi olsa neyi riske attığım umurumda olmayacaktı.

Lucian bitkin bir halde mağaradan uzaklaştı. Etrafta ölü Gölge İblislerinin toza dönüşmeye yüz tutmuş bedenleri vardı. Bedenleri çok hızlı çürüyor ve yok oluyordu.

"Ne oldu?" diye sordu Ashriel.

"Onu hissettiğime eminim," derken dalgın görünüyordu Lucian. "Benimle iletişim kurduğuna eminim. O saçma güç duvarından geçmeme yardım etti." İşaret parmağını şakağına değdirdi. "Kafamın içine büyülü kelimeleri bıraktı."

"O halde nerede?" diye sorarken öne çıktım. Yaşadığım acı beni yerle bir ediyordu. "Bir kez daha onu kaybetmiş gibiyim Lucian! Üstelik onu bulamadım bile!"

Ashriel beni kendine doğru çekerken yüzümü avucunun içine aldı. "Onun bir suçu yok Elismera."

"Routh'u bulmayı en az sizin kadar istiyorum!" dedi Lucian. Üzüntüsü sesine yansımıştı.

"Onu nasıl hissedemezsin aklım almıyor."

Bize yaklaştı. "Anlamıyorsun Elismera. Onu hissediyorum. Yaşadığını biliyorum ama bu içgüdüsel bir mesele. Aramızdaki bağın bununla ilgisi yok. Routh istemedikçe asla zihnine giremiyorum. Bir şey onu engelliyor gibi."

Ashriel benden biraz uzaklaştı. Lucian'ın omzuna dokundu dostça. "Geri dönelim."

"Dünya'ya dönsem daha iyi olacak."

"Misafirimiz ol Lucian. En azından bu gece. Yorgun olmalısın."

Lucian bir süre düşündükten sonra dikkatle bana baktı. "Sen de izin vermeden olmaz Mera."

Kızgındım. Kızgın ve kırgın ama bunların kaynağı Lucian değildi. Onun bir suçu yoktu. Bunu kabul etmem gerekiyordu. Ağır ağır başımı salladım. "İzin ne kelime? Orası senin de evin."

Beraber Crysea'ya geri döndük. Bir şatoyu andıran büyük malikâne yeni yuvamızdı ama Routh olmadan hiçbir anlamı yoktu. Bana bir gün anne dediğini duyabilecek miydim?

Ashriel'in sesi zihnimdeydi. "Bu mutlaka olacak."

Körelmeye yüz tutan umutlarımı bırakmaya niyetim yoktu. Umutsuzluğa kapılamazdım. Routh'a ilk kez bu kadar yaklaşmıştık. Mutlaka onu bulacaktık.

Lucian'a odasını gösterdikten sonra Ashriel'le odamıza çekildik. Biraz hava almak için terasa çıktığımda çok geçmeden Ashriel de yanıma gelmişti. Beni kanatlarıyla sararken kabindeki sıkıntıyı da yüzeye çıkardı. O da en az benim kadar üzgündü. Yastaydık.

"Yoruldum Ashriel," dedim sessizliği bölerek. "Sana kavuşmak başıma gelen en güzel şeydi. Tehlikelerin ardı arkası kesilmiyordu ama ben buna razıydım. Şimdi hiçbir tehlike yok ama en değerli parçamız bizden uzakta. Kim bilir neler yaşadı..."

Ashriel ketum bir adamdı. Yine de bana sunduğu yanı bundan çok uzaktı. Kirpiklerini ıslatmak üzere olan bir damla yaş özgürlüğünü ilan edip yanağından süzülürken gözyaşından öptüm. Birbirimize sımsıkı sarıldık. Orada uzun süre öylece dikildik.

Zaman geçip giderken malikâne içinden birine ait olmayan bir enerji hissettim. Usulca Ashriel'den uzaklaşıp gökyüzüne çevirdim bakışlarımı. Liel bize doğru uçuyordu. Devasa beyaz kanatlarını görmemek mümkün değildi.

Liel terasa iniş yaptığında üzerinden dalga dalga yayılan gücü hissedebiliyordum. "Sizi bu vakitte rahatsız etmek istemezdim ama önemli." Bakışlarını Ashriel'e çevirdi.

"Mecliste bir sorun mu var?" diye sordu Ashriel. Son elli yıldır meclis üyesiydi ve Liel genelde bizi meclisle ilgili konular için ziyaret ederdi.

"Hayır," dedi Liel. "Lucian'ın geldiğini ve olanları biliyorum. Bu da beni iz sürmeye itti. Ateş Ormanı'nda büyük bir enerji değişimi oldu. Atmosferden çıkıldı ve başka bir noktadan tekrar giriş yapıldı. Sanırım Evelyn hedef saptırmaya çalışıyor ama başaramıyor. Gezegenin başka bir noktasında daha enerji değişimi ve küçük çaplı depremler bizim yol haritamız olabilir. Routh bize mesaj veriyor olabilir."

"Peki neredeler?" diye sordum. Yeniden boş yere umutlanmaktan deli gibi korksam da bu umuda sarılmaktan başka çarem de yoktu.

Gülümsedi Liel. "Crysea Denizinde bir adada. Dünya'daki Wonrath Uçurumu'na direkt geçit olan bir ada." Yanıma yaklaşıp ellerimi tuttu. "İnan bana Elismera, bu sefer kızını bulacağız. Lucian nerede? Ona ihtiyacımız var. O bizim pusulamız olacak."

Routhelia'nın KalbiNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ