5. • Yıllardır Esir •

5.3K 673 49
                                    

Mağaraya girdiğimde Ash ve Mera dışarıda kalmışlardı. Bilmediğim bir sebepten dolayı içeri girememişlerdi. Liel’in söylediğine göre Routh’la aramızdaki bağ benim geçmeme yardımcı oluyordu. Yakındaydı, biliyordum. Gözlerimi kapattım ve içgüdülerimin bana yön vermesine izin verdim. Gözlerimi açtığımda sağda, en kuytuda kalan hücreye yöneldim. Önünde dikilmekte olan bir Gölge İblisi dikkatimi çekti. Her adımda daha da emin oluyordum doğru yerde olduğuma.

Olağanüstü bir hızla oraya gittim, hiç ses çıkarmamıştım. İblis muhtemelen varlığımı hissetmişti ama ona yaklaştığımı değil. Onu uzağa savurmadan önce, “Çekil önümden İblis,” diye bağırdım.

Hücrenin önüne geldiğimde görebildiğim tek şey karanlıktı. Çevredeki meşalelerdeki ateşi avucumun içine çektim ve avcumu kapattım. Avucumu açtığımda ateşten bir kelebek uçarak avucumdan uzaklaştı ve hücrenin parmaklıklarında içeri sızdı. Çevreyi aydınlatmasını umarken kelebek karanlığın içinde kayboldu. Neler oluyordu?

Hücrenin kapısına baktım dikkatle. Aralık gibiydi. Kapıyı çektiğimde açıldığını fark ettim. İçeri doğru adım attım. Birden karanlık beni esir aldı. Bu hücre ışıktan yoksun olduğu için böylesine zifiri değildi. Burada her ne varsa etrafına saf karanlık yayıyordu. Yine de çok güçsüzdü ama benim enerjimin ona aktığını hissediyordum. Sanki güç topluyordu. Etrafa yayılan kan kokusuysa… İştahımı kabartıyordu.

Biri ellerini boğazıma sardı. Duvara öyle sert çarpmıştım ki kanatlarım sıkışmış ve muhtemelen birkaç yerinden çatlamıştı. Karşımda her ne varsa göremiyordum. Elimi öne doğru uzattığımda uzun saçlara denk geldim. Nefes alamıyordum. Karşımdaki şeyin boğazını kavradığımda bana uyguladığı baskı daha da arttı. Karnıma sert bir darbe aldım. Boğazımdaki baskı dayanılmaz bir hal aldı. Hissettiğim keskin tırnaklar etimi çiziyordu. Kanımın kokusu etrafa yayılmaya başladığında birden her şey durdu. Boynuma yaklaştı ve kokladı. Artık emindim, o Routh’tan başkası değildi çünkü kanıma karşı duyduğu açlığı hissediyordum.

Başını iyice boynuma yaklaştırdı. Dudaklarını araladığını hissettim. Boynundaki elimi çekip parmaklarımı şakağına yasladım ve gücümü kullanarak zihnine ulaştım. Beni karşılayan kargaşayı dindirip onun huzurlu bir uykuya dalmasını sağladım.

Karanlık, bir sis bulutu gibi dağılırken önümde yere yığılmakta olan bedeni son anda tuttum. Ortalık loş bir aydınlığa kavuşmuş ve benim ateşten kelebeğim artık görünür olmuştu. Routh çıplaktı. Kanlar içindeydi. Kanatlarımdan birini üzerine örterek çıplaklığını gizledim. Routh’u hücreden çıkardım ve hızla çıkışa yöneldim.

Nihayet dışarı ulaştığımızda Ashriel, Elismera ve Liel bizi karşıladı. Nefes nefese kalmışlardı. Etraf kan gölüne dönmüştü ancak tek bir Gölge İblisi bile yoktu. Ben içerideyken anlaşılan onlar burada bir savaş vermişlerdi.

“Gitmeliyiz,” dedi Liel. “Evelyn yakınlarda olmalı.”

~~~

Elismera ve Ashriel'in bana ayırdıkları odadan çıkarken aklımda yığınla düşünce vardı. Routh'u merak ediyordum. Henüz uyanmamıştı. Üzerinde uyguladığım zihinsel güç hâlâ uyumasına sebebiyet veriyordu.

Biraz önce duş aldığım için ıslak olan saçlarımın arasından parmaklarımı geçirirken ateş elementinin ısısını kullanarak ıslaklıktan kurtuldum. Routh'un odasının önüne geldiğimde kapalı olan kapıya merakla baktım. Ash ve Mera'nın varlıklarını hissediyordum, içerideydiler. Kapıyı tıklatıp kulpu çevirdim. Açılan kapıdan başımı uzattığımda kızının başında dikilmekte olan Elismera minnet dolu bakışlarını bana çevirdi. O bakışlar gözyaşlarıyla süslenmişti. Bir asırlık özlemin eseri olan gözyaşlarıyla.

"Ne zaman uyanacak?" diye sordu birden.

İçeri girip yatağa yaklaştım. Routh temizlenmişti ve üzeri giydirilmişti. Ona ilk kez dikkatle baktım. Rengi neredeyse beyaz olan uzun saçları yastığa yayılmıştı. Bir mermer gibi pürüzsüz teninin rengi saçlarıyla yarışırdı. Albino genlerine sahipti Routh, bunu ilk doğduğunda fark etmiştik. Kirpikleri ve kaşları bile hayranlık uyandırıcıydı. Onu ilk gördüğümde bir bebekti. Şimdiyse genç bir kadının bedenine sahipti.

Zihnimde tuhaf bir doluluk hissettim. Bu alışkın olduğum türde bir şey değildi. Routh uyanıyor olmalıydı.

"Şimdi uyanacak," dedim, Elismera'nın biraz önceki sorusuna cevaben.

Routh'un kirpikleri titreşmeye başladı. Nihayet gözlerini açtığında gri bir çift göz karşılamıştı beni. Birden korkuyla kalktı ve takip edemeyeceğim bir hızla karşı duvara gitti. Sırtını oraya yasladı. Ellerini de. Korku dolu bakışları her şeyi açıklar cinsteydi.

Ashriel ona doğru bir adım attı. "Sakin ol."

Routh ona bakarken başını yana eğdi. Hâlâ korkuyordu. Öyle çok korkuyordu ki bunu hissetmemem mümkün değildi.

Elismera'dan acı dolu bir iç çekiş sesi geldi. Routh şimdi ona bakıyordu.

"Korma," dedi Ashriel. Ellerini havaya kaldırdı ve bir adım ilerledi. "Sana zarar vermeyeceğiz."

Routh sanki duvarın içine girmek ister gibi biraz daha bastırdı sırtını. Kenara doğru giderek köşeye geçti ve yere çöktü. Bu hali canımı acıtıyordu.

Elismera eşinin yanından geçerek Routh'a yaklaştı. Routh korkudan titriyordu adeta. Elismera yere çömelip elini ona doğru uzatınca Routh çığlık atarak başını yana çevirdi. Bacaklarını kendine çekip kollarıyla sardı.

Elismera elini geri çekerken ağlamaya devam etti. "Beni tanıyor musun?" diye sordu.

Routh yeniden ona baktı ama hiçbir şey söylemedi.

"Konuşabiliyor musun Routh?"

Routh, bakışkarını bana çevirdi ve zihnimi istila etti. Konuşmuyordu, bir şey söylemiyordu ama ne istediğini anlamamı sağlıyordu.

"Odadan çıkmanızı istiyor," dedim.

Elismera gözyaşları içinde ayağa kalktı. "Neden bizimle konuşmuyor?" diye sordu.

"Yıllardır esirdi," dedim. "Kaldığı yer onun kan kokusuyla doluydu. Çok fazla şey yaşamış olmalı. Bizden korkuyor. Onu ilk bulduğumda bana saldırdı. Benden beslenmek üzereydi ve beni bastırmakta hiç zorlanmadı."

Ashriel yanıma geldi. "Zihninde mi?"

Başımı ağır ağır salladım. "Evet."

"Sana ne söylüyor?"

Routh'un hayran olunası güzellikteki gözlerine baktım ve Ashriel'in sorusuna cevap verdim. "Benimle yalnız kalmak istiyor."

Routhelia'nın KalbiWhere stories live. Discover now