7. • Zehir •

5.5K 637 39
                                    

Routh açlıkla boynuma bakıyordu. Hipnotize olmuş gibiydi.

"Türümüzün kanı fazla kudretlidir," dedim birden. Aramızdaki bağı henüz anlamamış olmasını diledim. "Bir İmperium'un kanı, bir diğer İmperium için zehir niteliğindedir."

Söylediklerim pek de umurunda değil gibi görünüyordu. Bana doğru bir adım attı. Sonra bir adım ve bir adım daha. Gri gözleri ışıldıyordu. Yüzünü gölgeleyen saçları nereden geldiğini bilmediğim bir rüzgârla hafifçe sallandılar. Çevrem kararmaya başladığında Routh'un karanlığının uyanışa geçtiğini anladım. Beslenmek onun için bu kadar önemli miydi? Ya da benim kanımı bu kadar çok mu istiyordu?

Lütfen bunu yapma Routh...

Birden durdu. İç sesimi duymuş olmalıydı. Karanlık dağılırken kasvet de ortadan kalktı ve Routh normale döndü.

Şükürler olsun!

Geriye çekilerek arkasını döndü ve bakışlarını geniş bahçede dolaştırmaya başladı.

Crysea Hanedanı'nın ahengi vardı arka planda. Bahçe ise ağaçlar, rengârenk çiçekler ve yemyeşil çimlerle çevriliydi. Ağaçlarda Routhelia gezegenine özgü meyveler vardı. Çiçekler ise sanki sihirli gibiydi. Çimenler doğallıktan uzak bir ışıltıya sahipti. Burası gerçekten de büyülü bir yerdi. Güzelliğinin yanı sıra kötü olaylara da tanıklık etmişti. Evelyn'in önderliğinde gezegen mahvolmanın eşiğine gelmişti.

Bulunduğumuz gezegen, Routhelia... Gerçek dışı bir gezegendi. Dört hanedan tarafından yönetiliyordu. Wedian Hanedanı mensupları ateş elementini yönetebiliyordu. Crysea Hanedanı su, Dartha Hanedanı toprak ve Letha Hanedanı da hava elementini. Safkan bir topluluktu ancak bir zaman sonra melezler ortaya çıkmaya başladı. Ve tabii buna ilaveten nadir özel güçler. Bize öğretilen melezlerin asla istenmediğiydi ancak gerçek başkaydı, bunu çok geç öğrenmiştik. Evelyn, yani Ashriel'in annesi Melek Dokunuşu adında saf aydınlıktan oluşan bir güçle öldüğüne dair bir kehanet görmüştü. Ölümden köşe bucak kaçan, bazen de ölüme meydan okuyan Evelyn tüm melek dokunuşu taşıyan melezleri öldürmüş, bunu da Rothelia'nın tamamen safkanlardan oluşan meclis üyelerinin üzerine atmıştı. Bu fitili ateşleyen ilk şeydi. Birkaç melez safkanlara karşı direnişe geçtiğindeyse işler çığırından çıkmış ve büyük bir kıyım patlak vermişti.

Routhelia giriş çıkışlara kapatıldığında Ashriel gezegenin yaşam enerjisini çalmış ve bariyerin yok olmasını sağlamıştı. Bu sayede birçoğumuz Routhelia'daki savaştan kaçabilmiş ve Dünya'ya göç etmiştik. Bir daha Routhelia'ya ayak basmamıştık ancak Evelyn'in planı henüz nihayete ermemişti. Gizlenen bir kehanete göre Melek Dokunuşu gücüne sahip bir İmperium daha doğacaktı ve o da Elismera'nın kanını taşıyacaktı. Kehanet gerçekleşti, Elismera'nın bebeği doğdu ancak doğmadan hemen önce ölümün eşiğindeydi. Meclis üyesi Liel kadim bir İmperium'du. Melezler ve safkanlar arasındaki savaştan memnun değildi. Öte yandan Routhelia ölüyordu ve gezegenin kalbi yerine geri koyulmalıydı. Ancak Liel farklı bir yol denedi. Barış istiyordu ve bunun için Elismera'nın ölmek üzere olan bebeğine, Routhelia'nın Kalbiyle bir büyü yaptı. Gezegenin yaşam enerjisini Routh'a aktardı ve küçük kız hayata gözlerini açtı. Melezler ve safkanlar arasında bir köprüydü artık. Routhelia ise eskisinden daha güzel bir yer haline geldi. Ancak Evelyn onu kaçırdı. Onu öldüreceğini düşünüyorduk fakat şükürler olsun ki Routh hâlâ yaşıyordu. Bu da bize pes etmememiz için gerekli azmi vermişti. Tabii buna ne kadar yaşamak denirse...

Routh'un yanından geçerek ağaçlara doğru yürüdüm. Dalından sarkmakta olan olgun bir kvinja çarptı gözüme. Dünya'daki ayva meyvesini andırıyordu. Tatları benzerdi ama kvinja daha nahoş bir tada sahipti. Aynı zamanda daha sulu ve daha lezzetliydi.

Onu dalından koparıp Routh'a döndüm ve kvinjayı ona uzattım. "Bir dene."

Routh çekinerek elimdeki meyveyi aldı. Dudaklarına yaklaştırdı ama ısırmadan önce biraz kokladı. Sonra dudaklarını aralayıp meyveden bir ısırık aldı. Ağzına dolan tatla gülümseyerek gözlerini kapattı ve keyifle mırıldadı. Sesini ilk kez duyuyordum. Buğulu bir sesi vardı. Derinden gelen, hoş bir tınıya sahipti. Kalbim birkaç ritim kaçırmıştı duyduğum sesle. Routh'un gülümsemesiyse ödül niteliğindeydi ve neyin ödülü olduğuna dair ufacık bir fikrim bile yoktu.

"Daha önce yemedin mi?" diye sordum. Gülümsüyordum.

Başını iki yana salladıktan sonra bir ısırık daha aldı.

"Bir tane daha ister misin?" diye sordum.

Telaşla başını salladı. Öylesine heyecanlı görünüyordu ki. Bu hali beni neşelendiriyordu.

Bir kvinjayı daha dalından koparıp ona uzattım. Diğerinin çöpünün nerede olduğunu sorgularken onu da yediğini anladım. Neyse, birkaç çekirdek ona zarar verecek değildi ye?

Routh heyecanla elindeki meyveyle ilgilenirken Elismera malikânenin kapısında belirdi. Elinde koca bir bardak kan vardı. Kokusu bana ulaştığında Routh da aynı şeyi fark etmiş gibiydi. Routh hipnotize olmuş gibi annesine döndü. Meyve hâlâ elinde olsa da kana olan açlığını bastıracak gibi değildi.

Elismera yanımıza ulaştığında, "Demek kvinja yedin," dedi. Yüzünde anaç bir gülümseme vardı. "Tadını sevdin mi?"

Routh başını salladı. Bana dönüp meyveyi bana uzattı. Elinden aldığım gibi yeniden annesine yönelip kan dolu bardağı kaptı. Birkaç saniye bile sürmeden bardaktaki kan bitmişti. Ancak bir şey oldu. Tuhaf bir şey. Sanki midemde bir ağrı var gibiydi. Hayır, ağrı bana ait değildi. Routh acıyla inleyerek yere eğildi ve midesinde ne varsa istifra etti. Canı yanıyordu, hissedebiliyordum. Korku dolu bakışlarını bana çevirdi. Ne olduğunu sorguluyordu. Kafamın içinde bir dolu huzursuzluk vardı. Routh çoktan bariyerlerimi aşıp zihnimi istila etmişti. Geçmiş anıları zihnime akın etti.

Karanlıktı. Tek ışık kaynağı duvarda asılı meşaleydi. Routh'un bilekleri ve ayakları zincirlerle oturduğu sandalyeye bağlanmıştı. Evelyn aheste adımlarla çevresinde dolaşıyor ve anlamadığım şeyler mırıldanıyordu. Büyü yapıyordu.

Söyledikleri sona erdiğinde Routh'un karşısına geçip küçük bir kız edasıyla kıkırdamaya başladı. Elinde kan dolu bir bardak vardı. Parmaklarını bardağın üzerine götürdü ve onları hafifçe oynatarak birkaç şey daha mırıldandı. Tırnağının ucundan süzülen bir damla siyah sıvı bardağa düşerek kanın içine karıştı.

"Bundan sonra benim büyümün değmediği hiçbir kanı içemeyeceksin Routh. Ben yanında olmazsam, kan açlığından öleceksin."

Bulunduğumuz zamana geri döndüğümde Routh hâlâ yerdeydi. Bakışlarını üzerimden çekip Elismera'nın yardımıyla doğruldu.

"Neler oluyor Lucian?" diye sordu Elismera.

Gördüklerimin etkisiyle üzerime yapışan kasvetten sıyrılmaya çalışarak, "Evelyn ona büyü yapmış," dedim. "Her kanı içemiyor."

"Ne içebilecekse hemen getireyim," dedi telaşla. Kızının sırtını sıvazlıyordu usul usul.

"Görünen o ki Evelyn'in zehri değmeyen hiçbir kanı içemez."

Elismera dehşete kapılmış gibiydi. Ashriel sert bir inişle görüş açıma girdiğinde epey şaşırmıştım. Tepemizde uçtuğun fark etmemiştim bile.

"Bu büyüyü tanıyorum," derken yanımıza yaklaştı. Routh için hissettiği üzüntü saklayabileceği cinsten değildi. "Yalnızca büyünün sahibi bozabilir."

"Onu Evelyn'e geri vermem!" diye bağırdı Elismera.

"Buna gerek kalmayacak." Bakışlarını bana çevirdi. "Ona kanını ver."

Routhelia'nın KalbiWhere stories live. Discover now