17. • Rahlea Çölü •

4.3K 518 121
                                    

Hissettiğim salt öfkeyle Zarek’in üzerine yürüdüm. “Beni duydun mu?”

Zarek, yani ağacın dibinde bir patates çuvalı edasıyla oturan Zarek, sinsi bir gülümsemeyle, “Bana böyle mi hoş geldin diyorsun?” diye sordu.

Sorusunu önemsemeden Routh’a yaklaştım. “Evinde olman gerekmez miydi?”

Benimle zihinsel bağ kurarak konuştu. “Evet, şu an yatağımda keyif çatıyor olabilirdim ancak sen kafamın içine girip bana buraya gelmem ve seni görmem için gerekli şeyi verdin. Amacın ne Lucian?”

Zihnine odaklanarak kendimi perdeledim ve söylemek istediklerimi söylemek üzere zihinsel bağımızı sürdürdüm. “Şaka mı yaptığımı sanıyorsun Routh? Shannon ve ben artık beraberiz. Bunu anlamak neden bu kadar zor? Zihnime girmen için seni teşvik edecek değilim. Kontrol edemediğin güçlerinin eseri.”

“Siz ikiniz ne yapıyorsunuz?” diye sordu Zarek. “Zihinsel bağ ile mi konuşuyorsunuz?”

Elimi havaya kaldırdım ve parmaklarımı şaklatarak onun huzurlu bir uykuya dalmasını sağladım. Şimdi bizi rahatsız edemeyecekti.

Routh şaşkınlıkla soludu. “Sen ne yaptın? Bu kadar basit mi?” Zarek’e baktı. “Öldü mü yoksa?”

Gözlerimi devirdim. “O bir İmperium, ölmesi bu kadar kolay değil ama konumuz bu mu?” Zihnimi ona kapattım.

Hadi ama Routh… Konuya odaklan ve sahte oyunuma inan. İnan ki bu iş son bulsun. İnan ki benden uzak dur çünkü ben bunu yapabilecek gibi değilim.

Routh, uzun süren sessizliğin ardından derin bir nefes aldı. Aramızdaki mesafeyi en aza indirip elini şakağıma değdirerek tüm kalkanlarımı yıkıp geçti. Gözlerimin irileştiğini ve nefesimin daraldığını hissediyordum. Aşırı kuvvetli bir bağ ile zihnimde dolanıyordu ancak bir anıma bakmıyordu. Sadece bana acı çektiriyordu.

“Kokun hiç değişmemiş Lucian. Ona dokunmamışsın bile. Shannon’dan yayılan koku tüm malikâneyi sarmışken sen yalnızca ben kokuyorsun. Kimi kandırdığını sanıyorsun?” Mavi gözleri benimkilere kenetlenmişlerdi. Beyaz saçları hafif bir rüzgârla havalanıyor ve koluma değiyordu. Tüm bedenim ürperiyordu. “Ama tamam, istediğin gibi olsun. Dilediğin benden uzak kalmaksa bunu yapmakta elbette özgürsün. Bu tür oyunlara bulaşmana gerek yok.”

Elini şakağımdan çektiğinde zihnimdeki istilası da son bulmuştu. Benden hızla uzaklaştı ve çok geçmeden ağaçların arasında kaybolarak görüş açımdan çıktı. Shannon’un sinir bozucu varlığını yakınlarımda hissedene dek orada öylece kaldım. Sonrasında Shannon bana ulaşmadan dikey bir şekilde havalanarak Liel’in bir şatoyu andıran evinden uzaklaştım.

Açtım. Ashriel ve Elismera’nın malikânesinde büyük bir kan stoku vardı ama oraya gitmeyi hiç mi hiç istemiyordum. Sanırım gitmek zorundaydım zira bir süre daha beslenmezsem hastalanabilirdim ve bir tehlikenin eşiğinde olma olasılığımız bir hayli yüksekken güçsüz düşme ihtimalini göze alamazdım.

Yönümü çevirmek üzereyken birinin zihnime ulaşmaya çalıştığını hissettim. Tanıdık, bilindik bir histi. Ashriel?

Zihnimin kapılarını dikkatlice araladığımda onun korkusuyla yüzleştim.

“Neredesin Lucian?”

“Crysea’ya yenir girdim,” dedim uçuşumu sürdürürken. “Sorun nedir?”

“Routh…”

~~~

Malikâneye döndüğümde her yerde İmperium vardı. Ashriel herkese emir yağdırıp duruyordu.

“Kaybolduğuna emin misin?” diye sordum ona yaklaşırken. “Onu kısa süre önce gördüm.”

Ashriel sıkıntılı bir halde elini saçlarının arasından geçirdi. “Atmosferde bir hareketlenme var ve Routhelia’nın enerjisinde de düşüş görüldü. Kısa süre önce meclisle toplantı yaparken elde ettiğimiz veriler bir sorun olduğuna işaret ediyor. Ona ya bir şey oldu ya da artık Routhelia’da değil. Routh’un varlığını hissedemiyorum.” Çaresiz gözlerle bana baktı. “Sen hissediyor musun?”

Benimle eş ruha sahip Routh’a odaklandığımda karşılaştığım şey koskoca bir hiçlikti.

Elismera bir anne olarak güçlü duruşunu korusa da içinde fırtınalar koptuğunu biliyordum. Bana yaklaştı. “Biraz zorlarsan ona ulaşabilirsin Lucian. Aranızdaki bağ çok güçlü ve senin güçlerin de artık mühürlü değil.”

“Yapamam Mera,” diyerek omuzlarımı düşürdüm. “Şu an yeterince güçlü değilim ve karanlığımı uyandırmak da hiç akıllıca bir iş değil.”

Bir elini omuzuma yerleştirdi. “Beni büyüten kadını kaybettim Lucian. Kızım da yıllardır benimle değildi. Onu bir kez daha kaybedemem.” Gözyaşları yanaklarını süslemeye başladı. “Lütfen Lucian!”

Bakışlarımı Ashriel’e çevirdim. “Onu kendimden uzaklaştırmaya çalışıyordum. Ona bir bahane vermeye çalışıyordum Ash!” İşaret parmağımı ona doğru salladım. “Ondan uzak durmamı isteyen sendin!”

Geri çekilmek yerine bana doğru bir adım attı. Öfkesi uğursuz bir rüzgâr gibi çevremizde dolaşmaya başlamıştı. “Korumaya çalışıyordum!”

“Vaktinde Elismera senin elinden alınsaydı ve sırf bu yüzden başına bir şey gelseydi ne hissederdin, Yılın Babası?” Karanlığımın uyanışa geçmesine izin verdim. “Bana bir kez daha karışırsan onu asla göremeyeceğin bir yere götürürüm ve ne Routhelia’nın geleceği ne de siz umurumda olmazsınız.”

“Öyle mi yaptın?” diye sordu Mera, kocasına dönerken. “Ashriel, onlar ruh eşi! Mühürlenmeseler bile aralarında kuvvetli bir bağ var! Bunu neden engelliyorsun?”

Ashriel öfkeyle soludu. “Çünkü bir kehanet rüyana şahitlik ettim Mera!” diye bağırdı.

Elismera bir rüya kâhiniydi. Uykusunda asla hatırlamayacağı kehanetler görüyordu. Rüyayı gördüğü sırada biri zihnine girerse onun gözünden kehaneti görebilirdi ama Elismera, görüşü gerçekleşene kadar bu rüyayı hatırlamazdı.

“Neydi?” diye sordu Elismera. “Kehanetlerimi benden saklamayacağına söz vermiştin!”

Ash birkaç adım gerileri. “Asla birleşmemeliler. Bunu göze alamazdım. Onları uzaklaştırmaktan başka şansım yoktu.”

Derin birkaç nefes aldım. Görüşüm derinleşiyordu. Sanki bedenim devleşiyordu. Havadaki akımı, çok uzaklardaki bir karıncanın taşıdığı kırıntının ağırlığını bile hissediyordum. Crysea Okyanusu'nun derinlerindeki balıkların yüzgeçlerini okşayan suyu, Ateş Ormanı’ndaki fısıldamaları duyuyordum.
Karanlığım beni tümüyle ele geçirdiğinde Ashriel’e yaklaştım. “Sana kimse fikrini sormadı,” derken sesimin çift yankılı çıkmasına engel olamamıştım. Herkes durmuş beni izliyordu. Hissettikleri korku bana keyif veriyordu.

“O benim kızım,” dedi Ashriel.

Tehditkâr bir gülümsemeyle ona baktım. “O, benim.”

Malikânenin yüksek sütunları çatırdamaya başladı. Ayaklarımın altındaki zemin titrerken, “Onu sağlıklı bir şekilde eve getireceğim Elismera,” dedim, hâlâ Ashriel’e bakıyordum.

“Onu hissediyor musun?” diye sordu Mera.

Gülümsemeden edemedim. Onu hissediyor muydum? Eskiden olsa karanlığım bile bu konuda yeterince yardımcı olmazdı ancak Routh, sisteminde benim kanımı taşıyorken karanlık yanımın onu bulamaması imkânsıza yakındı. Hissetmek kelimesi az kalırdı. Sanki onunla tek vücuttum ve bunu en az benim kadar hisseden Routh benden kaçmaya başlamıştı bile.

Başımı hafifçe eğip Mera'ya selam verdikten sonra malikânenin çift kanatlı kapısından çıktım. Dikey bir şekilde havalanarak Routh’a doğru uçmaya başladım. Routhelia’nın arafı olarak adlandırdığımız Rahlea Çölü’nde ne işi vardı hiç bilmiyordum. Orası hiçbir hanedana bağlı olmayan bir yerdi ve ne tuhaftır ki çöl tamamıyla aileme aitti. Acaba Routh, orada bir vaha olduğunu ve vahanın yakınlarındaki malikânenin bana ait olduğunu biliyor muydu? Bunu öğrenmenin tek bir yolu var gibi görünüyordu.

Routhelia'nın KalbiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin