Alfa, omeganın yüzünden çiçeklerin daha fazla göğüsüne değmesine dayanamayarak onu biraz kendinden uzaklaştırdığında omeganın çekince ve korku dolu feromonları burnuna dolmuştu.

Dağılmış uzun, siyah saçlarıyla doğrulup aralarındaki mesafeyi fazlaca açtığında küçük elleri sıkıca kürkü tutmuş, kendine çekerek çıplaklığını gizlemeye çalışıyordu. Korkmuştu, öyle bir korkmuştu ki telaşa kapılarak kaçıp gitmek istemişti çünkü Joseon'da omegalar alfalarla birlikte olduktan sonra sabahları yatakta olmamalıydı ve komutanın onu göğsünden uzaklaştırması Goryeo'da da böyle olabileceğini düşündürtmüştü ona. Eğer böyleyse, ceza çekmek zorundaydı ve omega bunu istemiyordu.

"Ben..." dedi yalvarır gibi, sesi öyle titrek çıkmıştı ki omega, alfanın ona merhamet göstermemesi imkansızdı "Gitmem gerekiyordu. Lütfen bana merhametinizi gösterin."

Alfa onu yattığı yerden izlerken tıpkı sol gözünün altından şakaklarına uzanan gelincik çiçeklerine benzetti ve açıkçası bu onu biraz tedirgin etti. Çünkü gelincik çiçekleri oldukça narin çiçeklerdi, baktığında tıpkı gerçek bir gelinciğin yapraklarında incecik siyah damarlı yapıları görebiliyordu yüzündeki çiçeklerde, bu da onun ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyordu. Ona dikkatli dokunmalıydı, asla koparmamalıydı.

Alfa yerinde doğrulduğunda karşısındaki omeganın daha fazla telaşlandığını hatta korkusunu bütün hücrelerimde hissetmişti. Hatta omega yataktan kalkıp gitmeye kalkıştığında alfa onun ince bileklerinden tutmuş ve yatağa düşmesini sağlayarak üzerine eğilmekte bulmuştu çareyi. Şimdi alfa omegasının bir bileğini yatağa sabitlemiş ve dağınık sarı saçları aşağıya sarkarken tepeden birbirlerine bakıyorlardı. Nefesleri birbirlerine çarpıyor, gözbebekleri büyüyordu.

Alfa, uzun ve biçimli parmaklarını omegasının yüz hatlarında gezdirmeye başladığında bir yandan da gözleriyle gezdirdiği yerleri bir kez daha onaylarcasına tartıyordu zihninde.

"Omega..." sesi, omeganın kulağına pamuklardan daha yumuşak bir tonda geldiğinde yutkunma ihtiyacıyla yanıp tutuşmuştu "Joseon'da görgü kuralları nasıl işliyor bilmiyorum ama Goryeo'da, özellikle Daegu'da omeganın alfasının yanından kaçıp gitmeye çalışması büyük bir ayıptır."

Omega ilk başta anlayamadı komutanın ne demek istediğini çünkü dikkati yüzünde gezinen parmakların teninde yarattığı karıncalanmadan dolayı fazlaca dağılmış durumdaydı. Ve tabii komutanın yüzünün her bir detayını hiç kaçırmadan incelemesi de oldukça sarsmıştı onu.

'Beni kovmayacak mı? Beni cezalandırmayacak mı?' diye düşünmeden edemedi ama bu düşüncelere cevap niteliğinde alfanın parmak uçları çiçeklerine nazikçe sürtünüp dudakları da dudaklarına kapandığında almıştı tüm cevapları. Çiçeklerinden yayılan o müthiş hisle patlayacak gibi hissetti. Alfasının tek bir dokunuşuyla alev yanmıştı ve dudaklarını yangından kurtulmak değil de daha çok yanmak ister gibi aralamıştı. Alfanın her bir dudak hareketiyle göğsü heyecandan sıkışarak bir yere tutunma ihtiyacı hissetti ve çareyi alfanın çıplak kollarıma sarılmakta buldu. Bunun üzerine alfa diliyle hemen altında kendisi gibi alev gibi yanmak üzere olan omeganın damağını darbeleyip dudağını ısırdığında kulaklarına hayatında duyduğu en güzel doldu. Bu ses, alfanın içindeki kor gibi ateşi körükleyerek omeganın tek eliyle ince beline sarılmasını ardından da onu kaldırıp kucağına oturtmasını sağladı.

Şimdi neredeyse kucağındaydı ama alfanın isteği tam olarak bu değildi. Kontrolü omegaya bırakmak istiyordu, bu belki bir alfa için alışılmışın dışında olsa da yine de istiyordu çünkü omeganın parmak uçlarının her tenine sürtünmesi delirtecek hisleri açığa çıkartıyordu. Bundan hoşlanmıştı, kurdu da tahammülü kadar izin verir gibi hislerini onayladığında komutan, parmakları bembeyaz olana kadar omeganın kalçalarını sıktı. Sanki anlamış gibi doğruldu omega, bir bacağını öbür yana attığında bacakları artık beline sarılır vaziyette kucağındaydı alfanın.

Counterclockwise | YoonminWhere stories live. Discover now