14| Our scars 2/2

3.4K 340 179
                                    

"Bana seslendiğinde, çiçeğin oluveriyorum. Sanki bunu bekliyormuşuzgibi canımızacıyana kadar çiçekaçmaya devam ediyoruz. Belki de evrenin takdiriydibu, böyle olması gerekiyordu belki de. Sen de, ben de biliyoruz... Sen bensin, ben senim."

Evrenin bir noktasında hepimizin ait olduğu bir eşi vardı. Kimileri o eşi hemen bulurken kimileri bulamaz kimileriyse geç bulurdu. O insanı bulacağımı asla düşünmemiştim, iki parça ruhun bir parça beden olması fikrinin gerçekleşeceği bile benim için uzak bir ihtimaldı. Bir anda oluvermişti bir anda bir bütün gibi hissetmiştim. Ve tüm bunların sebebi oydu, Park Jimin. Aklımın eremeyeceği bir boyuta ulaştırmıştı beni. Kurdumla bir bütün olduğumu ilk kez böylesine hissediyordum, hayatımda ilk kez kurdumla birlikte bir başkasının kurdunu da hissediyordum. Ve hayatımda ilk kez kurdumun gerçek anlamda hissediyordum.

Dudaklarımın altında açan çiçekleriyle bir olduğumuzu hissettiğim ilk an her şey fazlasıyla anlamlı gelmişti. İlk karşılaştığımızda kimselerin duyamadığı ama benim sanki burnumun dibindeymiş gibi fark edilen tatlı badem ve yeşil üzüm kokusunun sebebi belliydi. Kurdum onun kokusunu fark etmişti, başından beri belliydi çünkü. Sonraları birbirimize diklenmelerimiz, onun sürekli bana çekilmesi, benim karşı koyamamam... Hepsinin sebebi buydu işte. Ve bir de Jimin'in sürekli çizdiği gelincik çiçeği vardı ki bu da o sebeplerden biriydi. Sürekli onu çizmeye iten bu çiçek kurdunun bir uyarısıydı aslında.

Saatlerdir aynı pozisyondaydık, gün aydınlanmaya kuşlar da mıhtemelen cıvıldamaya başlamıştı, Jimin ikimiz de yığılıp yatak başlığına yaslandığımdan beri kucağıma kıvrılmış bir haldeydi. Küçücük olmuştu bedeni. Yavaş solukları tenime çarpıyordu ama asıl yaptığı başka bir şeydi içimi titreten. Parmak uçları doğum lekemin üzerinde çıkmış çiçeklerimin köşelerinde geziniyordu dalgınca. Bir sıcaklık dalgasıyla sarmalanıp ona sardığım tek kolumu sıkılaştırdım ve parmaklarımla belini okşadım. Diğer elim hala bağlıydı, hala sıkıca kayışı tutarak oraya sabitliyordu beni Jimin.

Elimi serbest bırakır diye çekiştirdiğimde sanki bırakmak istemiyor gibi o da çekiştirip yatak başlığına biraz daha sabitlemişti. Şaşkınlığını farkındaydım, bu yüzden yön vermek, farkında olmasını sağlamak için belindeki parmaklarımı kemerin kayışını tutan parmaklarına ulaştığında bıraksın diye kavradım.

Parmakları hafifçe kayışı bıraktı ve hiç çekmeden benimkilerin arasında usulca dinlendi. Çok garip hislerle doluydum, ne yapacağımı bilemiyordum gerçekten. Tüm bu hisler o kadar yeniydi ki gerçek gibi gelmiyordu.

Jimin kucağımda kıpırdanıp bana sokulmaya çalıştığında nefesinin titrekliği kurdumu uyardı ve bana fısıldamasını sağladı.

Üşüyor.

Siktir. Üşüyordu ve ben bunu biliyordum. Artık böyle mi olacaktı? Hissettiği her bir duyguyu kendiminmiş gibi mi hissedecektim yani? İnanılmaz bir şeydi bu. Garip bir şekilde hoşuma gitmişti.

Elimi kıvırdığı bacaklarının altından geçirerek kendime biraz daha yanaştırdığımda iyice üzerine kapanmış, kollarımla sarıp sarmalamıştım onu. Mırıltılı bir ses çıkartıp dudaklarını boynuma bastırarak "Mhh..." diye bir ses çıkarmıştı. Evet artık daha iyiydi, hem de çok ama parmakları çiçeklerimin etrafında avare hareketlerle dolanırken pek sakin duramıyordum. Elini çeksin de istemiyordum, ne yapacağımı bilemeden kıpırdanıp durdum, bir süre böyle devam etti, nefesleri düzene girdiğindeyse dikkatlice onu yastığa doğru ittirip üzerini örttüm fakat boynu ve bileklerindeki kızarıklık dolu morluklar beni biraz duraksattı. Kemer ve tülü sakin kullandım sanarken pek de öyle olmamıştı anlaşılan.

Counterclockwise | YoonminOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz