7. Çığlık

655 108 220
                                    


-🌙-

Jimin'in olmayışı hepimizi alt üst etmişti. Jungkook'un Jimin'in buraya hiç gelmediğini söylemesinin üstünden on dakika ya geçmiş ya geçmemişti. Sakin bir nefes alıp Namjoon hyungu aramıştık. Şu an geliyordu, ayrıca telefonda benim vurulduğum okun sıradan bir avcı oku olduğunu da söylemişti.

- Nereye gitmiş olabilir ki? Yani size buraya geldiğini söyledi kesin, eminsin değil mi hyung?

- Eminim Yoongi, tam olarak şu cümleleri kurdu, "Hyung ben bugün kahvaltıya kalamayacağım, çocuklarla sözleştik erken buluşup antrenman yapacağız. Yarın maç var başarısız olmalarını istemiyorum biliyorsun. Sana bugünlük Namjoon hyung yardım eder." Dedi, hatta son cümlesinden sonra Namjoon'a yalakalık yapıp yanağını öptü. Çok eminim. Buraya gelmesi gerekiyordu.

- Arıyorum açmıyor, yok yani nerede o zaman.

Derin bir nefes verip düşündüm nerede olabilir?

- Yolda başına bir şey geldi desem? Jimin'i kimse kolay kolay alt edemez. Minicik görüntüsüyle beş kişiyi aynı anda dövüyor o.

- Yok, hyung olmayacak böyle bir şey yapalım.

- Tamam durun bir otur Jungkook sakin olun. Namjoon hyung bir gelsin. Düzgünce düşünelim. Bekleyelim akşama kadar.

- Yoongi bize sakin olun diyosun da sinirden suratın kıpkırmızı oldu otur şuraya.

Jin hyung haklıydı, sinirliydim, endişeliydim. Jimin benim ailemdi, ailemin bir parçasıydı. Başına bir şey geldiyse ne yapardım?

Ben düşüncelere dalmışken Namjoon hyung kapıdan içeri girdi. Girer girmez söylediği kelime ile kanım dondu.

- Çığlık.

Dedi. Ağzından dökülen bir kelime bile yetti anlamama. Devam etti ardından cümlesine,

- Sabah duyduğumuz çığlık, Jimin'di. Aptal kafam nasıl o kadar kolay geçiştiririm. Jin söylemişti erkek sesi gibi demişti. Jimin'di o. Hatırlayın. Onu her gıdıklamaya başladığımız zaman kurtulmak için attığı tiz çığlıklarından biriydi.

Düşündüm, duyduğumuz çığlığı aklıma getirmeye çalıştım. Evet, evet lanet olsun Jimin'di. O kadar umursamaz davranmıştık ki. Ah Tanrım! O sırada Jungkook'un titreyen sesini duydum,

- N-ne oldu yani Jimin hyunga?

- Sakin ol Jungkook çıkalım şuradan bulacağız onu.

Namjoon hyung son cümlesini kurup, odadan çıktı. İdare ile görüşüp olduğumuz fakülteden ayrıldık. Hızla eve gittik. Üstümüzdeki resmî kıyafetlerden kurtulup üstümüze üniformalarımızı giydik ve ekipmanlarımızı aldık. Tamamen hazır olduğumuzda ağaçlı parka ilerledik. Sakin nefeslerle.

Havanın hâlâ tam olarak kararmış olmaması işimizi bir tık zorlaştırıyordu. Çünkü üstümüzdeki siyah tişört kumaşı gibi olan gömlekler ve bunun altındaki siyah, cepli pantolonlar , onların üstünde ise pantolonumuzla bağlantılı askılar ve askılara dikili içinde birkaç ekipman olan küçük cepler vardı. Ve deri ceketlerimiz, oradaki insanların dikkatini fazlasıyla çekiyordu.

Etraftakileri umursamadan, Jimin'in geçeceği yolu takip ettik. Çünkü biliyorduk ki otobüs durağına gitmek için buradan geçmek zorundaydı. Biraz daha yürüdüğümüzde yerdeki kül birikintisi dikkatimi çekti,

- Görüyor musunuz?

Parmağımla işaret ettiğimde hızla yaklaştık, küller biraz etrafa saçılmıştı. Garip olan ise uzun zamandır burada oldukları belli olduğu halde hâlâ sıcak ve ateşli olmalarıydı. Etrafa bakınmaya başladığımızda, Jin hyung'un çağırmasıyla onun olduğu tarafa gittik. Yerdeki mavi damlaları gördüğümüz anda kafamızı kaldırıp birbirimize baktık,

Red Hunter | SopeWhere stories live. Discover now