I Couldn't Tell You

165 19 0
                                    

Uyandığımda gözlerimi açamadım. Sıkıca bağlanmıştı. Bir sandalyede oturuyordum. Ellerim arkada bağlanmıştı. Ayaklarım da sandalyenin ayaklarına sabitlenmişti. Tüm bedenim hareket etme isteğiyle geriliyordu ama boynumu çevirmek ve parmaklarımı oynatmaktan başka bir şey yapamıyordum.

"Hey?" Sesim uzun süre konuşmadığımdan çatallı çıkmıştı. "Kimse var mı?"

Gözüm bağlı da olsa odadaki renkleri seçebiliyordum. Sanki efektle insanlar yok edilmiş, sadece etrafları renkli bir kalemle çizilmişti. Odada benim dışımda 3 kişi daha vardı. İkisi biraz ileride yan yana duruyordu. Diğeri çaprazımda bir yere oturuyordu. Hepsinin rengi mor-mavi karışımıydı.

"Sussan iyi edersin."dedi oturan. "Geceyi bekle."

"Bu vampirlerin işi olduğunu gösteriyor. Kral mı?" Acı bir nefes aldım. "Victor?"

Oturan alayla güldü. "Victor mı yapacak? Kralını ikna etmek için demediği kalmadı. Carlos onu gümüşlere vurdu."

"Ne demek istiyorsun?"

"Victor geceyi yanarak bekleyecek demek istiyorum. Kral onun gümüşlerle zincirlenmesini emretti. Fazlaca acı çektiğine temin edebilirim seni. Sevinebilirsin, Medyum."

Kanım donmuştu. İnce birkaç zincirin altında bile ne kadar acı çektiğine bizzat şahit olmuştum. Kralın o kadar insaflı olacağını da sanmıyordum. Üstelik bunun karşısında sevineceğim sanılmıştı. Bana olan ilgisi sadece bir oyun olsa da acımasız biri değildim.

"Neredeyim?"diye sordum. Nerede olduğumu bilirsem kurtulma şansım artardı.

"Hah, söyleyeceğimizi sanıyor. Medyum değil misin, kendin bul."

Onları duyabilirsin. Hatta insanların düşüncelerini bile etkileyebilirsin. Bu Blake'in sözleriydi. Yapabileceğimi söylemişti, yani yapabilirdim. Ama gözlerim bağlıyken nasıl yapardım?

"Gözlerimi çözseniz, çok sıkı." Sıkı olduğu doğruydu. "Acıtıyor."

"Ellerini de çözeyim mi?"dedi alayla oturan. "Sen sıkıldın sanırım. Oyun oynayalım mı?"

"Ne oyunu?"dedim aslında ilgilenmeyerek. Gözlerim kapalı olsa da bir renk bulmaya çalışıyordum.

"Şöyle, sen oturmaya devam edeceksin. Ben de biraz seninle oyalanacağım. Ama korkma, eminim sen de seversin."

Cevap vermedim çünkü tam dinlememiştim. Aklım beyninde bulduğum o sarı noktadaydı. Yerinden kalktığında onu kaybettim. Sadece etrafındaki çizgi vardı. Ama ne yaptığını anlamak için onlara ihtiyacım yoktu.

Yüzü bana dönük bacaklarıma oturdu. Ellerini yüzümle boynumda gezdirmeye başladı. Onu ittirmem ya da geri çekilmem mümkün değildi.

"Kes şunu."dedim.

"Hoşuna gitmiyor mu?"

Dudaklarını benimkilere değdirdiğinde boynumu olabildiğince geri yatırıp ondan kurtulmaya çalıştım. Daha da üstüme geldi.

"Lanet olsun, rahat bırak."dedim birkaç saniyeliğine ondan kurtulduğumda. Yüzüme eğildiğinden saçları alnıma düşmüştü. Dudaklarımı aralamak için çabaladı.

"Sen direnmeyi kes, aptal. Hiçbir şey yapamazsın." Yüzümü sertçe kendine çekti. Ve sadece dudakları çalışmıyordu.

Diğer iki adamın olduğu yerden ayak sesleri geldi. Biri fısıldayarak bir şeyler söylüyordu. Fazladan hiç renk yoktu ve bu garipti. İki adam odadan çıktığında gelenin kim olduğunu çok merak ediyordum.

"Ah, bu çok... şerefsizce."

Beni bırakıp arkasına döndü üstümdeki. Sonra aceleyle kalktı.

"Ben korumayım, Harry. Sen kimsin?"diye sordu. "Nasıl girdin buraya? Korumalar nerede?"

"Gitmelerini rica ettim." Ses çok tanıdıktı. "Bir dakika, Claude bu anları görmeli."

Gözlerimdeki bağ aniden çıkarıldığında birkaç saniye hiçbir şey göremedim. Görüntü netleştiğinde gelenin Blake olduğunu gördüm. Bu epey şaşırtıcıydı.

"Görmeni istediğim şey suratım değil. Hazır mısın, tecavüzcü piç?"

Bir anda atılıp yumruğunu Harry'nin suratına geçirdi. Harry yere düşmüştü. Blake durmadı. Yerdeki Harry'nin yanına gidip saçlarından tuttu ve sertçe yere çarptırdı. Harry acıyla inledi, bu ses iyiydi. Blake onu yumruklamaya devam etti. Sonunda bıraktığında Harry bayılmıştı.

Blake kalkıp yanıma geldi. Önce ayaklarımı çözdü. Sonra arkaya geçip ellerimi serbest bıraktı. Ayağa kalktığımda her yerim uyuşmuştu. Hızlıca fermuarımı çektim.

"Üzgünüm."dedi Blake. Siyah saçlarının önlerini lastik tokayla toplamıştı. Onu bar kavgasından beri görmemiştim.

"Ne diyeceğimi bilmiyorum. Kafam çok karışık."

Başını anlayışla sallayıp bana sarıldı. Bu gerçekten iyi gelmişti.

"Vampirler uyanmadan gitmemiz gerek."dediğinde aklıma Victor geldi.

"Victor'u kurtarmalıyız."dedim düşünmeden. Bu fikirden hoşlanmadığını belli eden bir ifade takındı.

"Dalga geçiyorsun. Onu arayarak vakit kaybetmeyeceğiz."

"Ama yardıma ihtiyacı var."

"Claude, beni çıldırtma. Yürü."

Kolumdan tutup çektiğinde ısrar etmeyi bırakıp peşinden gittim. Uzun bir koridoru geçip üst kata çıktık. Koridorlar bomboştu. Bir kat daha çıktığımızda yalnız değildik. Daniel yere oturmuş, duvara yaslanmıştı. Bizi gördüğünde hemen ayağa kalktı.

"Claude, iyisin!" Ellerini kollarıma koyduğunda onu ittirdim.

"Siktir git, Daniel."

"Anahtarı ver."dedi Blake elini Daniel'a uzatarak. Daniel cebinden çıkarıp eline koydu.

Daniel ısrarla kolumu tuttu. "Özür dilerim, Claude. Söyleyemezdim. Çok özür dilerim."

"Kralla yattığını mı?"dedi Blake. "Diğeriyle niye sevgiliydin? Sen iki tane alırsan tabii bize kalmaz."

"Sen karışma." Dedi Daniel. "Claude?"

"Tek istediğim duş almak. Gidelim, Blake."

"Beraberse tamam."

"Bu sapık zihniyetli herifi nereden buldun?"diye lafa atladı Daniel. Jeff'e yaptığını unutamadığımdan yüzüne bakmak bile istemiyordum.

"Ayıp ediyorsun, Daniel'cık. Benden aşağı kalır yanın yok."

"Artık gidebilir miyiz?" Dedim daha fazla dayanamayarak.

Blake başını salladı ve Daniel'ı geride bırakıp ikinci kez geldiğim Vampir Birliği Sarayı'ndan çıktık.

.

Arkadaşlar final yaklaştıkça uzaklaşıyor.











MEDYUM | bxbWhere stories live. Discover now