A Murder

579 60 30
                                    


"Bruce seni görmeden gitsen iyi olur." dedim samimiyetsiz bir sesle. 

"Hey, beni gördüğüne çok sevinir eminim ama onun için gelmedim."dedi Jess. Buna şaşırmıştım işte.  

"Peki neden geldin?" 

Jess sorumun cevabını çocuklar bile biliyormuş gibi baktı. "Kral Carlos gönderdi. Doğrusu senden etkilenmiş ve Victor seni olması gerekenden erken götürdüğü için çok öfkelendi." 

Victor'ın ceza alıp almadığını sormak üzereyken barın arka kapısı açıldı. Bruce aylakça yürüyordu. Kafasını ağaç dalına çarpınca durup saçlarını karıştırarak yaprakları temizledi. 

"Ah, ne kadar da tatlı." dedi Jess hüzünlü bir sesle. "Eminim sen de gay olmadığı için üzülüyorsundur."

Bunun üstüne sadece yüzümü buruşturdum ve Bruce bizi gördü. Yüzünde memnuniyetsizlik hayat bulmuş gibiydi. 

"Selam." dedi geldiğinde. Dirseğiyle koluma vurdu. "Kimseye söylemeden ortadan kaybolmazsan iyi edersin."

"Jess kraldan haber getirdiğini söylüyor." dedim Jess'e bakarak. Bruce ancak bu kadar bozulabilirdi. 

"Kralın haberi pek umurumuzda değil, değil mi Claud?" 

"Bruce, benden hoşlanmadığını biliyorum ama o bir kral. Lütfen sorun çıkarma." 

"Senin kralın Jess. Bizim değil." 

"İkimizin de olabilirdi.." dedi Jess elini Bruce'un eline uzatarak. Bruce bir vampiri bile kendisine hayran bırakabiliyordu.

Bruce iğrenmiş gibi geri çekildi. "Saçmalıklarınızla daha fazla uğraşmayacağım. Claude da uğraşmayacak." 

"Jess şu lanet olası haberi verip gitsen iyi olacak." dedim sabırsızca. 

Jess rulo haline getirilip kırmızı kurdeleyle bağlanmış kalın kağıdı bana verdi ve hızla uzaklaşan Bruce'a kırgın bir bakış atıp anında ortadan kayboldu. Kağıda bakıp gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Neydi şimdi bu? Belli ki vampirler henüz uzay çağına uyum sağlayamamıştı.  

Bruce'la konuşmak için ne kadar hızlı yürüsem de arka kapıdan sinirle girdi ve beni beklemedi. Ben de konuşmayı barın kapanışına kadar ertelemek zorunda kaldım. Arkasından müşterilerin çoğalmaya başladığı salona gittiğimde gözlerim ilk Hektor'u aradı ama bir dakika sonra onun da arka kapıdan içeri girdiğini gördüm. İri bir adam olmasına karşın gölge gibi peşimdeydi. Bu gerçekten tuhaftı. İkinci aradığım kişi Jeff'di. Her akşam mesaileri bittiğinde bara gelen yol işçilerine servis yapıyordu ve gülümsediğini gördüm. Genç bir işçiyle sohbet ettikten sonra başka masaya gitti. Hala gülümsüyordu. Belli ki işçinin söyledikleri hoşuna gitmişti. Tüm bunlara alışmak için zamana ihtiyacım olduğunu hatırlattım kendime ve işime döndüm. 

Jess, Kral Carlos'un Victor'a öfkelendiğini söylemişti. İstemsizce gecenin kalanında neler yaşandığını merak ediyordum. Acaba ödememi yapmışlar mıydı? Kral, Victor'ı cezalandırmış mıydı?..

Mektupta yazanları merak etsem de ceketimin cebinden çıkarmamıştım bile ama şimdi vakti gelmişti. Müşteriler dağılmıştı. Jeff ve yeni garson Gwen masaları silip sandalyeleri düzeltiyorlardı. Bruce kalan yemekleri çöp kovasına döküyordu ve sinirinin geçtiğini düşündüm. Arkadaki çalışanların eşyalarını koyduğu odaya gidip orta çağdan kalma mektubumu açtım. Mükemmel bir el yazısıyla yazılmış bir cümle ve altında aceleyle eklenmiş gibi duran karmakarışık kelimeler vardı.

"Kralımız hizmetleriniz için teşekkürlerini sunuyor ve yakın zamanda sizinle görüşmeyi umuyor. Claude korumanın adının Harold olduğundan emin ol ve bir süre ortalıkta görünme. Alcide'i gönderenler peşinde.

Korumamın adı Harold değildi. Hektor'du ve şuan... tam arkamdaydı. 

Hızla arkama dönüp bir adım geri çekildim. "Yalan söyledin." dedim öfkeden kısılan sesimle. 

"Hayır, iyi para alacağım doğruydu."

İri elini uzattığında hızlı bir hamleyle kenara kaydım ama suratıma inen yumruktan kurtulacak kadar hızlı değildim. Darbenin etkisiyle geriye düştüm. Burnum kanıyordu ve kan tadını ağzımda hissedebiliyordum. Ona nazaran daha ufak tefek olmamdan yararlanarak hızlıca yanından geçip ayağa kalktım. Ama Hektor beni tekrar yakalamayı başardı ve yapabileceğim bir şey yoktu. İri elleri boğazıma dolandığında sadece ellerinden kurtulmak için çırpınıyordum. Sonunda ayağımla bacağına sert bir darbe indirebilmiştim. Hektor dengesini kaybetti ve ikimiz de yere düştük. Ben hareket edemeden tekrar üstümdeydi. Simsiyah gözleri tam karşımdaydı. 

Her şey çok hızlı oldu. Kapı hızla açıldı ve Bruce odaya dalıp en büyük bıçağını üstümdeki Hektor'un sırtına sapladı. Bıçak göğsünden çıkıp ucu karnıma değecek kadar uzundu. Tüm kanı hapsoldukları yerden çıkmak ister gibi üstüme boşalıyordu. Boğazımdaki elleri sıkmayı bırakıp kaskatı kesildi ve iri adam üstüme devrildi. 

Bruce ve ben birkaç saniye boyunca Hektor kadar ölüydük. Sonunda ilk hareketlenen o oldu ve adamın altından kalkmama yardım etti.

"Lanet olsun, lanet olsun... biliyordum."diye fısıldadı Bruce ve bana döndü. "Sen iyi misin?" 

Başımı salladım ve sarıldık. Onun gibi bir arkadaşım olduğu için ne kadar şanslı olduğumun farkına varıyordum. Onun ne düşündüğünü merak ettim. Rahatlamış ve bir yandan da gergin olduğunu hissettim.

Ayrıldığımızda bir plana ihtiyacımız vardı. "Herkese eşyasını götüreyim. Christina'dan anahtarları alıp barı bizim kapatacağımızı söylerim. Sen burada kal ve odaya girmelerine izin verme." 

Bruce dolaplardaki çanta ve ceketleri alıp gitti. Aceleden Jeff'in dolabından telefonu ve ilacını alırken mektup zarfını yere düşürmüştü. Parmaklarımdaki kanı kurulayıp yerden aldım zarfı. Daha açılmamıştı bile. Ondan önce mektubunu okuyamazdım. Zarfı nazikçe dolaptaki yerine bıraktım ve içinde yazanların Jeff'i mutlu edecek şeyler olmasını diledim. 

Kapı o kadar hızlı açılıp kapandı ki engel olma fırsatım olmamıştı. Bir saniye sonra Victor, Hektor'un cesedinin yanındaydı. 

Gözlerini cesetten ayırmadan konuştu. "Kan kokusu aldığımda, her şeyin çok geç olduğunu düşünmüştüm. Ölenin bu piç olduğuna çok memnunum." Konuşması bittikten saniyeler sonra bile bana dönmemişti. 

"Yardımın gerek."dedim uzatmadan. Bruce ne kadar kaslı olsa da ve ben ne kadar vampir kanıyla güçlenmiş olsam da bu iri adamı taşımamız mümkün değildi. 

Sonunda bana döndü ve buna sevinemedim. Gözleri kırmızıya çalıyordu ve parlıyordu. Etrafta o kadar çok kan vardı ki onu suçlayamadım. Konuşmadan yaklaştı. Dudaklarını kanımın bulaştığı yerlerde gezdirirken gözlerimi kapattım. Sonra dudaklarımı buldu. Kıpırdamadan duruyordum, ona teslim olmuş gibi. Bunu yapmasındaki nedenin vampir olması ve kan istemesi olduğunu bilmemek isterdim. Ellerini yüzümün iki yanına koydu. Daha fazlasını istiyordu ama buna izin verecek değildim. Geri çekilmeye çalıştığımda izin vermedi ve birkaç saniye sonra bıraktı. Parlayan gözlerini gözlerime dikmiş duruyordu. Sonra toparlandı ve tekrar cesede döndü. 

"Onu götüreceğim. Ve lütfen sen de üstündeki senin olmayan kanlardan kurtul. Seninkileri temizledim." Bana göz kırptığında tekrar eski Victor olduğunu anladım. 

"Teşekkür ederdim ama içimden gelmiyor." dedim yanına gidip iri cesede bakarken. 

"Anlarım. Ettin sayılır zaten." Bana bakıp güzel bir gülümseme bahşetti ama nedense aslında öfkeli ve gergin olduğunu hissediyordum. Sarayda bir şeyler dönüyordu ama Victor olanları bana belli etmemeye kararlıydı. Kafasını bana doğru eğip boynumun yanını yaladı. "Belki rüyanda buluşuruz." diye fısıldadıktan iki saniye sonra cesetle birlikte gitmişti. 

Kendimi toparlayıp derin bir nefes aldım. Dolabımı açıp yedek kıyafetlerimden bir tişörtü üstümdeki kanlı olanla değiştirdim. O sırada Bruce geldi. Ona cesedin kayboluş hikayesini anlattım ve yerdeki kanları temizlemeye giriştik.

MEDYUM | bxbWhere stories live. Discover now