11. Bölüm

282 42 53
                                    

   "Tekrar inşa etmek için geç değil çünkü milyonda bir de olsa şans şanstır."

   Sabah, hizmetçiler içeri gelirken çıkardıkları sese -ki gelmişlerdi- ya da küvetimin hazırlanması sırasındaki sese -ki hazırlanmıştı- uyanmadım. Linchen, kibarca, ağır ve gösterişli perdeleri çekerken penceremden içeri sızan ışığa uyandım. Kendi kendine sessizce bir şarkı mırıldanıyordu, görevini yaparken kesinlikle mutluydu.

   Hareket etmeye hazır değildim. Bu kadar yorulduktan sonra kendime gelmek çok vaktimi almıştı hatta bahçede geçen konuşmanın, benim için ne anlama geldiğini fark etmek daha da çok vaktimi almıştı. Eğer bir fırsatını bulabilirsem, Chanyeol'den özür dileyecektim. O noktaya erişmemi sağlaması bile mucize olurdu.

   ''Beyefendi? Uyanık mısınız?''

   ''Hayııııır,'' yastığa doğru inledim. Uykumu yeterince almamıştım ve yatak da fazlasıyla rahattı. Fakat Linchen, Dudu -Han Runbo bana ona böyle seslenebileceğimi söylemişti- ve Jae iniltilerime karşılık kahkaha attılar ki bu da beni gülümsetip harekete geçirmeye karar vermemi sağladı.

   Muhtemelen bu erkekler, sarayda en kolay anlaşacağım kişilerdi. Bir tür sırdaş olup olamayacaklarını düşündüm ya da belki eğitim ve protokol onları, benimle bir bardak çayı bile paylaşamayacak hale getirmişti. Beş olarak doğmuş olsam da şu anda üzerimden Üç'lük akıyordu. Ve eğer onlar hizmetçiyse, bu onları Altı yapıyordu. Ama bu benim için sorun değildi. Altıların arkadaşlığından keyif alırdım.

   Devasa banyoya doğru ilerledim, attığım her adım mermer ve cam bolluğuyla parlıyordu. Uzun aynalarda, Dudu'nun gece giydiğim pijama takımının üzerindeki kirlere baktığını gördüm. Daha sonra Linchen'in dikkatli bakışları da lekeleri yakaladı. Akabinde Jae'nin de. Neyse ki hiçbiri soru sormadı. Dün beni sorguya çektiklerini düşünüyordum ama yanılmıştım. Benim rahatımla son derece ilgili oldukları aşikârdı. Odamın dışında ne yaptığım -saraydan dışarısını saymıyorum bile- ile ilgili sorular garip kaçardı.

   Yaptıkları tek şey, takımımı dikkatle üzerimden çıkarmak ve beni banyoya götürmekti.

   İnsanların yanında -annemin ya da Heize'nin bile- çıplak olmaya alışkın değildim ama bunun başka yolu yok gibiydi. Üçü de, burada olduğum sürece beni giydireceklerdi, yani gidene kadar buna katlanmam gerekiyordu. Ben gidince onlara ne olacağını merak ettim. Yarışma ilerledikçe, daha fazla ilgilenilmesi gereken erkeklere mi gönderileceklerdi? Sarayda, şu anda muaf tutuldukları başka işleri var mıydı? Daha önce ne yapıyor olduklarını sormak ya da yakında gideceğimi ima etmek kabalık olacaktı, o nedenle bir şey yapmadım.

   Banyomdan sonra, Linchen saçımı kuruttu, ardından saçıma bir zambak taktı. Gümüş renkliydiler ve hizmetçilerimin benim için hazırladığı gündelik kıyafetlerden biriyle çok uyumluydular, bu nedenle o kıyafeti giydim. Jae, dünkü ile aynı hafiflikte olan makyajımı yaptı ve Dudu, kollarımla bacaklarımı losyonla ovdu.

   Aralarında seçim yapabileceğim mücevherler dizilmişti ama ben kendi kutumu istedim. Kutunun içinde babamın bana verdiği, üzerinde bülbül olan ufak bir kolye vardı ve gümüş olduğu için ismimin yazılı olduğu künyemle uyumluydu. 

   Linchen, Dudu ve Jae beni tepeden tırnağa süzerek, sonuç karşısında gülümsediler. Bunu, kahvaltıya gidebilecek kadar düzgün olduğumun bir işareti olarak algıladım. Giderken, selamlar ve tebessümler eşliğinde bana şans dilediler. Dudu'nun elleri yine titriyordu.

   Dün gördüğümüz, üst kattaki fuayeye gittim. Benden başka kimse yoktu ve bu nedenle, diğerlerini beklemek için ufak bir koltuğa oturdum. Diğerleri de yavaşça içeri süzülmeye başladılar. Ortada belirli bir tema olduğunu hemen kavradım. Erkeklerin her biri fevkalade görünüyordu. Hepsinin saçları farklı modellerle kaplanmıştı. Makyajları titizlikle yapılmıştı, kıyafetleri mükemmel derecede ütülüydü.

꧁SELECTİON꧂जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें