''Bana ödeme yapman gerekmez! Bu bahşedilmiş bir hediye. Benim olan her şey senin de olabilir!'' Sesimizi kısık tutmamız gerektiğini biliyordum. Fakat o anda bunu umursamıyordum.

   ''Ben bağış yapılacak biri değilim Baekhyun. Ben de bir erkeğim. Karşımdakine bakıyor olmam lazım.''

   Jongin ellerini saçına götürdü. Hızlı nefes aldığını görebiliyordum. Her zaman olduğu gibi, tartışmada kendi görüşlerini düşünüyordu. Fakat bu sefer, gözlerinde farklı bir şey vardı. Dikkatini toplaması gereken yerde, yüzündeki kafa karışıklığı her an büyüyordu. Onu orada, düşüncelere dalmış görünce sinirim sönüp, yok oldu. Yerine, kendimi suçlu hissettim. Onu şımartmak istemiştim, utandırmak değil.

   ''Seni seviyorum,'' diye fısıldadım.

   Kafasını salladı.

   ''Ben de seni seviyorum Baekhyun.'' Fakat hâlâ bana bakmıyordu. Yaptığım ekmekten bir parça alıp eline bıraktım. Kendini tutamayacak kadar açtı.

   ''Seni incitmek istemedim. Bunun seni mutlu edeceğini düşünmüştüm.''

   ''Elbette Baek, buna bayıldım. Benim için bunca şey yaptığına inanamıyorum. Bu sadece... Benim senin için bunları yapamayacak olmamın ne kadar rahatsız edici olduğunu bilemezsin. Daha iyisini hak ediyorsun.'' Neyse ki, konuşurken yemeye devam etti.

   ''Benim hakkımda bu şekilde düşünmeye bir son vermelisin. Sadece sen ve ben varken, ben Beş değilim ve sende Altı değilsin. Biz sadece Jongin ve Baekhyun'uz. Ve ben dünyada senden başka hiçbir şey istemiyorum.''

   ''Ama bu şekilde düşünmeye bir son veremiyorum.'' Bana baktı. ''Ben bu şekilde yetiştirildim. Küçüklüğümden beri, 'Altılar hizmet için doğmuştur' ve 'Altıların görülmemesi gerekir' denildi. Tüm hayatım boyunca, görünmez olmam söylendi.'' Elimi mengene gibi kaptı. ''Eğer birlikteysek Baek, sen de görünmez olacaksın. Ve ben sana bunun olmasını istemiyorum.''

   ''Jongin, bunu konuşmuştuk. İşlerin daha farklı olacağını biliyorum ve hazırlıklıyım. Bunu daha açık nasıl anlatabilirim bilmiyorum.'' Elimi kalbine koydum. ''Sormaya hazır olduğun anda, evet demeye hazırım.''

   Kendimi böylece ortaya koymam, duygularımın derinliğini apaçık ortaya sermem korkunçtu. Fakat eğer kendimi incinmeye açık bir hale getirdiğimde cesaretini toplayacaksa, buna katlanırdım. Gözleri gözlerimde bir şeyler aradı. Şüphe aradıysa, vaktini boşa harcıyor demekti. Jongin, emin olduğum tek şeydi.

   ''Olmaz.''

   ''Ne?''

   ''Olmaz.'' Kelime suratımda tokat gibi patladı.

   ''Jongin?''

   ''Bu işin yürüyeceğine kendimi nasıl inandırdım bilmiyorum.'' Yine parmaklarını saçında gezdirdi, sanki benimle ilgili tüm düşüncelerini kafasından atmaya çalışıyor gibiydi.

   ''Fakat beni sevdiğini söylemiştin.''

   ''Seviyorum, Baek. Zaten konu da bu. Benden hoşlanmanı sağlayamam. Aç, üşümüş ve korkmuş olduğun düşüncesiyle yaşayamam. Seni bir Altıya dönüştüremem.''

   Gözyaşlarımın aktığını hissedebiliyordum. Bunu demek istememişti. Diyemezdi. Fakat ona sözlerini geri almasını söyleyemeden, Jongin ağaç evden aşağı inmeye başlamıştı bile.

   ''Nereye... Nereye gidiyorsun?''

   ''Ayrılıyorum. Eve gidiyorum. Sana bunu yaptığım için üzgünüm Baekhyun. Artık her şey bitti.''

꧁SELECTİON꧂Where stories live. Discover now