1.1 Aciz İnsanoğlu

2.3K 163 403
                                    

-💙-

Aciz insanların lanet kahkahalarıyla başbaşa kalmıştım yine, "Bir bardak daha ver bana hemen! Ne uyuşuksun böyle biraz hızlı olsana!" diyordu insanoğlunun teki bana. Bardağı bira ile doldurup önüne sertçe koydum, etrafındaki kadınlardan kafasını çevirip bana dönmüştü,

- Yavaş lan! Ne istiyorsun son çalıştığın günün olmasını falan mı?!

Dişlerimi sıkıp yüzüne baktım, kim oluyordu da benimle böyle konuşuyordu. İstesem aciz insan bedenini tek kılımı kıpırdatmadan ortadan ikiye ayırırdım. Sadece gözlerinin içine bakmakla yetinmiştim. Tam ağzını açıp konuşacaktı ki başka bir yerden "Pardon" sesi yükselmişti. Hızla oraya döndüm ve istenilen kokteyli hazırlayıp verdim. Gözümle hâlâ bana diklenen, beni tehdit ettiğini sanan adamı süzüyordum.

Günahları birer birer gözümün önünden geçiyordu. Keyifle sırıttım, bugünkü kurbanım belliydi. Gecenin bir körüne kadar çalıştım, ardından sonunda vardiya değiştireceğim insan geldiğinde, üstümü değiştirip ayrıldım çalıştığım gece kulübünden.

Adımımı atar atmaz derin bir nefes çektim burnuma, bana diklenen şerefsizin kokusu yakındı. Yaklaşık 15km uzaklıktaydı. Keyifle gülümsedim.

Hızla kaldığım dağa doğru adımladım. Neredeyse dağın zirvesinde olan kulübeme girdim. Gereksiz insan kıyafetlerinden kurtulup deri pantolonumu giydim ardından üstüme askılı siyah bezden ibaret insanların tişört olarak adlandırdığı şeyi geçirdim.

Gözlerimi, keskin adeta parlayan oklarımda bir bir gezdirdim. Yanlarına gidip bir tanesini elime aldım, parlayan oklarıma onlar gibi parlayan gözlerimle baktım. Cehennemin en derinlerinde yetişen Ateş Ağacının oluşturduğu uzun odun gövdesinde parmaklarımı gezdirdim. Sivri kesici ucundaki güzel zehirimin kokusu burnuma dolmuştu.

Büyük bir neşeyle gülümsedim. Dilimi okumun ucuna dokundurup zehrimden tattım. Ağzımı keyifle şapırdatırken bir yandan gülmeye devam ediyordum. Gidip o şerefsizi avlayacaktım. Kapının çalmasıyla o yöne döndüm.

- Ne var?!

Kapıdan içeriye o aciz bedenden biri girmişti.

- Efendi Hoseok..

Dedi önümde eğilerek,

- ... aramızdan biri, derin bir hastalığa kapılmış görünüyor. Her birimize teker teker bulaşıyor efendim. Hepimiz kan kusuyoru-

Cümlesini bitiremeden öksürmeye başlamıştı, ağzından çıkan kan damlaları ayaklarıma kadar ulaşmıştı. O lanet mavi damlalar.

Ayakkabılarıma baktığımda mavi kan ile kirlenmişti. En nefret ettiğim renkle! Zehrim yüzünden mavi olan kan ile. Hızla başımı halen öksürmekte olan köleye çevirdim. O korkuyla bana bakıyordu. Gözlerimde yanan kırmızı ateşi görüyordu şu an.

- Seninle sonra ilgileneceğim! Şimdi. bu halde olan. herkesi bir araya topla. Beş dakika içinde herkes bir arada olsun.

- Elbette efendi Hoseok.

Tekrardan karşımda eğilerek çıkmıştı kulübemden. Neler oluyordu bir anda. Lanet olasılar ölüp dirildiklerinde bile acizliklerinden kurtulamıyorlardı. Sinirle elimdeki oku bir kenara koydum. O lanet insanoğlunun tam şah damarına okumu atamayacağım için ayrıca sinirlenmiştim. Kulüpte yaptıklarını ödemeliydi. Sinirle burnumdan soludum, ardından üstümü değiştirip köle diye adlandırdığım acizlerin yanına adımladım.

Bulundukları yer mavilerle kaplanmıştı beş dakika içerisinde. Daha ne kadar rahatsız edici olabilirler dedikçe daha da zorluyorlardı beni.

- Hepiniz...

Dedim derin boğuk sesimle, geldiğimi fark ettikleri anda ayaklanıp eğildiler önümde, acınası bakışlarımla bir kez daha onlara baktım ve devam ettim cümleme,

- ... birbirinize iyice yaklaşın.

Emrimle anında yanaştılar birbirlerine. Sağımda duran daha beş dakika önce iğrenç mavilerini ayakkabılarıma bulaştıran köleye elimi şıklatmamla toplanan bedenlerin etrafını oklarla çevirdi. Tam yanıma gelecekken durdurdum onu,

- Gelme köle! Yanlarına geç!

Korkan gözlerle bana bakmıştı yanlarına gitmek yerine. Gür bir sesle bütün ormanı inlettim,

- SANA YANLARINA GEÇ DEDİM KÖLE!

Korkarak gerilediğinde sinirden neredeyse alev alacak gözlerimi kırpmadan büyük topluluğa bakıyordum.

Keyfim yerine gelmişti, geniş bir sırıtmanın ardından, dakikalardır kırpmadığım gözlerimi kırptım. Ve o an etraflarındaki oklarla birlikte alev aldılar, teker teker. Ölümü ikinci kez tadıyorlardı. Çığlıkları kulağımı doldururken saniyeler içinde hepsi küle dönüştü.

Bu görüntüyü ne kadar izlesemde her zaman keyif veriyordu bana. Yanıp kül olanların hepsi günahkardı. Hepsi. Benim oklarımı attığım herkes günahkardı. Külleri rüzgarla birlikte savruldu. Büyük bir keyifle döndüm arkamı.

Şırıltışımı bozmadan kulübeme ilerlerken, benden 10km uzakta olan insanların sesi doldu kulağıma. Kahkaha atıyordu biri. Buradan duyabiliyordum. Kahkahasıyla birlikte işlediği günahın fısıltılarıda kulağıma dolmuştu.

Dünyaya indiğimden beri duyduğum en güzel kahkahaydı bu. Günahı kulaklarımı neşeyle doldururken, hızla kulübeme ilerleyip oklarımdan birini aldım. Ardından dışarı çıkıp, yanlarına doğru koştum. Yaklaşık yedi saniye içerisinde onlardan 1km uzağa gelebilmiştim...

***
Sizce Hoseok'un karakteri nasıl onu sevdiniz mi?

Yazardan küçük bir not: 1 ve 2. bölümler sadece giriş olayları 3. bölümde anlamaya başlayacaksınız. 1.1, 1.2, 2.1 ve 2.2 bölümlerini okuyun ki kafanız karışmasın.

Umarım bu kurgu hoşunuza gider.<3

<3

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Red Hunter | SopeWhere stories live. Discover now