8.Nişan

82.7K 5.6K 1.1K
                                    

" Kamyonlar kavun taşır ve ben boyuna onu düşünürdüm."      Cahit Külebi

                                        *
Canlar,
Bölümler düzenlendiği için yorumlar siliniyor. Okurken yorum yaparsanız ne güzel olur, ne bahar olur, ne çiçek; anlatamam. ♥️

     Eğer buraya kadar geldiyseniz ve hikâyeyi sevdiyseniz lütfen yıldızı hikâyeyi okumaya başlamadan şenlendirelim. Beğenide bulunmak hem emeğe gösterilen saygıdır hem de birkaç saniyenizi bile almaz.⭐️⭐️

Fikirlerinizi önemsediğimi anımsatıyorum. Fikirlerinizi benimle paylaşın lütfen! Bol bol yorum istiyorum sevgili şakayık severler.🌺

Yazar İçin Önemli Bir Açıklama:
Bu bölüm bu hikâyenin ilham aldığı bölümdür. Henüz ortada karakterlerin isimlerinin bile olmadığı hatta bir mahalle hikâyesi yazma fikri bile yokken aklımda bu hikâyede geçen türkü kısmı aniden gözümde canlandı ve " Neden yazmıyorum?" dedim. Ve ani bir kararla hem yazıp hem yayınladım. Hatta Sevda'nın isminin ilhamı da yine bu sahnedir.

Şu ana kadar okumuş, beğenmiş  ve yorumlamış herkese sonsuz teşekkür ederim. Ruhunuz eşini  bulur umarım. ❤️

Adem ile Sevda'yı sahiplenen, akıbetlerini en az benim kadar merak eden, yüreklerine misafir eden herkesin kalbi gök, ruhu çiçek, gözleri yıldız olsun. ❤️🌺

                                       *

      " Artık inecek misin oradan Sevo?"

Elimdeki erikleri kemirirken başımı sağa sola salladım ve önümdeki dallardan birine uzanıp irice olanlardan birkaç erik daha aldım.

   " Annem Serpil teyzelere geçti diyorum kızım niye inanmıyorsun?"

Taylan, burnunun üzerindeki gözlükleri düzeltip çaresizce ellerini beline koydu ve yeniden yukarıya baktı. Güneşli öğlen havası üzerindeki ince tişörte rağmen onu terletmişti. Yüzüne gelen öğlen güneşi sebebiyle gözlerini kısmış, burnunu da kırıştırmıştı.

Evdeki misafirlerden bunalıp buraya kaçmıştım ve henüz görmesem de annem kesinlikle delirmişti.

" İnanıyorum sana niye inanmayayım ama ben eriği dalında yemeyi seviyorum. Sanki bilmiyorsun." dedim sitemli sitemli.

" Düşüp de kolunu kırdığını ne çabuk unuttun? Bu sefer de düşer bir yerini kırarsan annem sadece seni değil beni de öldürür. Ölmek için hem fazla yakışıklı hem fazla ergenim be! "

On altı yaş kesinlikle ergenliğin zirvesiydi ama sivilceli alnı ve diş telleri  ile yakışıklı kısmı bir parça sekteye uğruyordu. Oturduğum dalda, ayaklarımı sallayarak aşağıya bakarken gülüyordum.
" Sen de gel yukarı! Öldüğüne değsin be Taytay. Hem..." dedim avucumdaki yeşil eriği elimdeki tuzlukla tuzlayıp ısırırken
" ... unutmazsan yaşayamazsın."

" Of kızım be Aristo musun Eflatun musun mübarek? Hem  o elindeki tuzluk mu? Maşallah ağzımızın tadına da pek düşkünüz. Ben burada ölümden bahsediyorum sen orada yeşil erik tuzluyorsun. Where ıs the adalet?"

Alnındaki ter damlacıklarını olduğum yerden bile görebiliyordum. Mayıs ayının ortalarındandık ve hava oldukça sıcaktı. Bazen fazlasıyla bunaltıcı olabiliyordu.

Omuz silkip eriği iştahla yemeye devam ettim.
" Korkunun ecele faydası yok be Taytay. Tarih..." dedim tüm ciddiyetimle baş parmağımı havaya kaldırırken" ... sadece cesurları yazar. " Ardından da "Bak eğer yukarı gelmeyeceksen aşağıda haşlama olmana az kaldı ha! Güneş geçecek başına. Ben iyiyim böyle. Biraz daha kalıp gelirim, git sen. " derken göz kırptım.

YABAN Where stories live. Discover now