39. Hasret

42.9K 2.7K 583
                                    

           Merhabalar sevgili okur,
     Nasılsınız efendim?
    Herkes buralardaysa ve iyise sizleri bölüme alayım. Bölüm finalinde konuşuruz. 🌸
-Bölüm şarkısı "Hasretinden Yandı Gönlüm" -

    Bu bölümü, hikâyenin en başından beri yanımda olan, hikâyeyi bırakmayan, desteğini de esirgemeyen okurlarıma ithaf ediyorum. İyi ki varsınız... 🌼

🌟🌟Yıldıza dokunanın gökyüzü olsun hatırlatmasıyla... 🌟🌟

İyi okumalar ❤️ Lütfen satır aralarında sizi göreyim. Sizlerle sohbet etmek, hikâye kahramanları hakkında fikir alışverişinde bulunmak benim için değerli. ❤️

                                       *

      (2 Sene Önce  / Almanya / Nisan)

      Buz gibi bir havaya uyanan şehri yine uykusuz gözlerle seyretti Adem. Kaç gecedir uyumadan, gözlerinde birer kor parçası ile sabahlıyordu. Bahara dair izler kendini ufaktan gösterse de özellikle sabah saatleri insanın iliğine işleyecek soğuk bir hava şehri bir sis gibi bürüyor, insanda el ayak bırakmıyordu.
   Babasına teşhis konulduğundan beri, öngöremediği her şey, boğazına bir yumruk olmuş sıkıyordu zaten de son zamanlarda içinde gittikçe katlanan hasret onu soluksuz bırakıyordu.
Elindeki sigaradan ciğerlerini isyan ettirecek kadar derin bir soluk aldı ve biten sigarayı kül tablasında söndürürken burnundan çıkan dumanlar bir anlığına görüşünü kapattı.

Derin, soluğunu sekteye uğratan bir iç çekti. İç çekerken içinin de solup döküldüğünü, çürüyüp yok olduğunu hissediyordu her geçen gün.
Olmayacak bir duaya "amin"demişti kalbi. Lime lime olan ruhunu taşımakta zorlandığı, içinin koca dağları sırtlandığı günlerdi.
Sevda, bir uçarı çocuktu hâlâ. İçli, hisli, kıpır kıpır, ele avuca gelmez bir çocuktu. Ruhunun böylesine çocuksu olması, oğlan çocukları gibi ağaçlarda, çamurlarda, sokaklarda gezinmesi... Hepsine bayılsa da zorluyordu Adem'i. Çünkü bu sefer Sevda hiç büyümeyecek gibi davrandıkça Adem'in kalbine bir köz gibi düşen sevdası için umutlar azalıyor; " Asla beni görmeyecek, sevmeyecek. Mümkünü yok." diyordu.

Nasıl olmuştu da Adem'in kalbi; Sevda'nın saçlarına, uzun kirpiklerin gölgesinde serin bir göl gibi dinlenen gözlerine, yanağında dudaklarından iz bırakma arzusu yükleyen gamzesine dolanmıştı?
Bilmiyordu.
Ne ara olmuştu, nasıl olmuştu?
Adem, bilmiyordu.

   " Abicim, üşüdün dışarıda. Annem, içeri girsin artık, diyor."

Arkasından gelen Nur'un sesiyle dalgın ve yorgun bir eda ile ona döndü.

" Geliyorum."

İçeri geçtiğinde annesinin kahvaltıyı hazırladığını gördü. İki gündür babasının yanına uğrayamıyorlardı çünkü özel bir odaya alınmıştı ve enfeksiyon riski vardı.

Kahvaltıyı her zamanki suskunluğu ile yaparken Nur'un Türkiye'ye dair anlattıkları bir sis perdesinin ardında kalmıştı.

Yine çok az yiyip arkasına yaslandı. Annesi, buraya geldikten sonra gözle görülür ölçüde zayıflamıştı.

" Anne?" dedi aniden umduğundan da fazla çıkmıştı sesi. Annesi gibi Nur da sohbetlerini yarıda kesip Adem'e soru dolu ve şaşkın baktıklarında Adem bir sigara daha yakmayı düşünüyordu.

" Nur ile ben birkaç günlüğüne Türkiye'ye gidip dönsek diyorum. Sen burada idare edebilir misin?"

" Ya abi cidden mi?"

YABAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin