1. • Arayış •

13.1K 779 114
                                    

Ne için ölseydiniz, ölümünüzün bir anlamı olurdu?

Rakibimin gözlerine bakıyordum dikkatle. Kırmızı, kan kırmızısı rengi gözleri. Bir Gölge İblisinden farksız çehresi, küfü andıran kokusu ve sarsak hareketleriyle tam da darbelerime layıktı.

“Gördüğüm en çirkin vampir olabilirsin,” dedim tiksintiyle.

“Gördüğün en güçlü vampir olabilirim,” derken sivrilen dişlerine sürttü dilini.

Bakışlarımı çevrede dolaştırdım. Bir kafesin içindeydik. Kafesin demirlerine tırmanan topluluktan coşkulu sesler, tezahüratlar yükseliyordu. Hepsi vampiri devireceğimden emindi. Üzerime oynanan sayısız bahis vardı. Hepsi kazanmayı umuyorken, bilerek yenilsem ne çıkardı?

“Kanımı mı istiyorsun?” Kollarımı ve kanatlarımı iki yana açtım. “Gel ve al.”

Kan emici atağa geçerken savunma pozisyonumu korudum. Darbenin gelmesini beklerken birden tuhaf bir hisle sarmalandım. Aşina dolduğum bir şey değildi. Bana son derece yabancı bir histi.

Görüşüm karardı. Görebildiğim tek şey karanlıktı. Ortalık loş bir aydınlığa kavuştu. Neredeydim? Neler oluyordu?

Paslı parmaklıkların diğer tarafını aydınlatan cılız ampul tek ışık kaynağıydı ama bana ulaşmıyordu. Ellerimi öne uzatmaya çalıştım ama uzuvlarımı hareket ettiremiyordum. Sanki bulunduğum bedenin kontrolü bende değildi. Sanki bir başkasının kontrolündeydim.

Adım sesleri duydum. "Kaç yaşında?" diye sordu biri.

"Bunun bir önemi yok. Alıyor musun, almıyor musun?"

Evelyn'in sesi kulaklarıma ulaştığında istemsizce bileğimdeki zinciri çekiştirdim. Bileğimde bir zincir mi vardı? Ve ölümcül düşmanım Evelyn'in burada işi neydi? Onu yok etmek, parçalara ayırmak istiyordum.

"Önce onu görmeliyim," dedi adam.

"Tamam."

Sesler bu tarafa yaklaştı ve en sonunda hücrenin diğer tarafında iki kişi belirdi. Biri Evelyn, diğeri ise tanımadığım bir adamdı.

Ayağa kalkmak, onu yok etmek isyiyordum ama hareket edemiyordum. Neyim vardı benim?

"Nerede?" diye sordu yabancı. Bakışlarını hücrede dolaştırdı.

"Açığa çık,” dedi Evelyn.

Evelyn'in emri karşısında hareketsiz kalmaya devam ettim.

Kaşlarını çattı. "Bu gece aç uyumak istemiyorsan açığa çık."

Ayağa kalkıp öne doğru bir adım attım. Sonra bir adım daha. Adam beğeni dolu bakışlarını üzerimde dolaştırdı. "O çok genç bir İmperium."

Evelyn övgü dolu bir ses tonuyla, "O üçüncü kuşak bir melez," dedi. "Sana kimin soyundan geldiğini söylemiştim. Yaşı bir önem arz etmiyor."

Adam başını salladı ağır ağır. "Tamam."

Evelyn eliyle gel işareti yapınca onlara biraz daha yaklaştım.

"Kolunu uzat."

Kolumu parmaklıklardan dışarı çıkarmamla Evelyn'in tırnağıyla tenimi kesmesi ve kanımı nereden geldiğini anlamadığım bir kaba doldurması bir oldu. Yaram çabucak iyileşirken adam açlıkla gülümsedi. Sivrileşen dişleri onu açığa çıkarıyordu, bir vampirdi. Üstelik genç bir vampirdi. Kadim olanları açlık zafiyetine kapılmıyorlardı. Daha sabırlıydılar.

Evelyn, bir tüpü andıran kabın kapağını kapatıp adama uzattı. "Unutma, yalnızca tek yudum. Fazlası ölümcül olabilir."

Başını eğdi adam ve ödülü kaptığı gibi hızla uzaklaşıp gözden kayboldu.

Evelyn bana döndü. Dikkatle yüzüme baktı. "Sen ne karıştırıyorsun?" diye sorarken elini parmaklıklardan içeri uzatıp alnıma dokundu. Hissettiğim son şey kafamın içindeki korkunç acı ve kulaklarıma dolan çığlık sesiydi.

Tezahürat sesleri geri geldiğinde görüşüm de değişmişti. O kasvetli hücreden ve karanlıktan sıyrılmıştım. Tepemde sallanan birkaç ampul vardı. Kendi kanımın kokusunu alıyordum ve yerde yatıyordum. Kan emici bedenimin her yerini tekmeliyordu. Kanatlarımın kırıldığına emindim. Acıya karşı körelmiştim. Az önce olanlar karşısında şaşkındım ama tam bir asırdır ilk kez umut edebilmiştim.

Hızla ayağa kalktım ve vampiri tek bir yumrukla kafesin demirlerine yolladım. İnsanüstü bir hızla burnunun dibinde bittim. Kanatlarımı iki yana açarken kırılan kemiklerin yeniden kaynadıklarını hissettim. Çıkan tuhaf sesleri duymazdan gelip vampirin boğazını sıktım. “Yenmene izin verirdim ama beni devirmen çok uzun sürecek gibi görünüyor ve benim gitmem gerek.” Boştaki elimle yüzünün ortasına bir yumruk geçirdim. Artık yüzünün yerinde kırık kemikler vardı.

Geri çekilip dikey bir şekilde havalandım. Kafesin tavanını paramparça ederek oradan kurtuldum ve biraz önce olanları düşündüm.

Tam bir asırdır onu arıyordum. Bakmadığım yer kalmamıştı. Nihayet onu bulabileceğimi hissediyordum. Az önce olanların hiçbirini ben yapmamıştım, yapan oydu. Ben sadece onun bakış açısına sahip bir izleyiciydim. Zihnime girmiş ve bana nerede olduğunu göstermişti. İpucu azdı fakat bunun bir önemi yoktu.

Hücrenin bulunduğu yerin konumunu tam saptayamasam da, o an odaklanamadığım koku şu an bana gerekli bilgiyi veriyordu. Yolculuğa çıkmanın tam sırasıydı. Hiç şüphesiz Dünya’da değillerdi. Routhelia’ya ait Wedian Hanedanı… Doğduğum yerin ateşten bir parça taşıyan kokusunu nasıl tanımazdım ki? Evimi ziyaret etme vaktiydi.

Routhelia'nın KalbiWhere stories live. Discover now