0.4

768 97 15
                                    

"hile var oyunda!" dudaklarını büzdü donghyuck. Taeyong'la oynadıkları bilmem kaçıncı oyunda yine kaybetmişti.
"ne hilesi donghyuck? sen oynayamıyorsun." diyerek sırıttı Taeyong.

"ben gayet güzel oynuyorum hyung!" kollarını birbirine bağlamış dudaklarını büzmüştü. "donghyuck çocuk musun sen?" o sırada kapı çaldı bayan song odaya girdi. "size atıştırmalık şeyler getirdim çocuklar." donghyuck hemen ayağa kalkıp orta yaşlı kadının elindekilerini aldı. "teşekkürler bayan song. sizde bize katılmak istemez miydiniz?"  kadıncağız biraz utanmıştı ve iyi hissetmişti, evde onu insan yerine koyan nadir kişilerden biriydi donghyuck.

"hayır evladım siz eğlenin, bir şey olursa beni çağırırsınız." donghyuck 'peki' anlamında kafasını salladı.

"Song teyze, Mark'ı çağırabilir misin o da bizimle eğlensin." dedi Taeyong kapıdan çıkmak üzere olan kadına.

"Tamam oğlum çağırırım." diyerek odadan çıktı.

"Hyung hadi gel bir el daha oyuna girelim."

"Peki donghyuck girelim ama kaybedersen ağlama"

gözlerini devirdi donghyuck ve oyuna başladılar. bir süre kadar oynadılar donghyuck yine kaybetti.

"hadi hyung bir el daha" donghyuck uslanmıyordu.

"demek bir el daha" ellerini donghyuck'un beline yerleştirip gıdıklamaya başladı Taeyong.

"h-hyungahahaha t-tamamahahahah gıdıklama yaahahahaha"

"seni gidi seni." Taeyong gülmeye başladı.

Ve sonra aniden kapı açıldı bu ikilinin durmasına sebep oldu.

"yanlış bir zamanda geldim galiba." Mark tek kaşını kaldırmış ikiliye bakıyordu. donghyuck ayağa kalktı hızla mark'ın arkasına saklandı. "mark hyung, taeyong hyung beni gıdıklıyor yardım et."

mark gözlerini devirdi. donghyuck'un kolundan tutup taeyong'a fırlattı.

"çocuk musunuz siz? ne saçma sapan şeyler yapıyorsunuz?" kapıyı kapatıp odadan çıktı.

donghyuck gözlerini devirdi. "alışırsın hep böyledir  o." taeyong açıkladı.

"sorun değil hyung alıştım gibi zaten."

"peki sen öyle diyorsan. hadi şimdi uyuyalım yarın okulumuz var." taeyong ayağa kalkıp kapıya ilerledi.

"iyi geceler hyung."

"iyi geceler hyuck."

.................................^^.............................

sabah gözlerini alarmın sesi olmadan açtı donghyuck. okul için heyecanlıydı. hem arkadaşı renjun'i göreceği için hemde sevgili yari(!) seolhyun'u göreceği için. biraz ona kırgındı çünkü o gün ekilmiş ve aşağılanmıştı. hemen kalktı ve üzerini giyindi. çantasını aldı sessizce merdivenlerden indi. salona baktı kimse yoktu. demek ki daha kimse uyanmamıştı. aynı sessizlikle devam ederek ayakkabılarını giydi. ses çıkarırsa diğerlerinden biri uyanabilirdi ve bu isteyeceği en son şeydi. hafif karanlık hafif aydınlık olan havaya bakıp havayı içine çekti. cebinden kulaklıklarını çıkardı ve yürümeye başladı. daha erken olduğu için direkt adımlarını renjun'in evine doğru yöneltti. yüksek ihtimal uyuyor olmalıydı. şeytani gülümsemesini takınarak yürümeye devam etti.

renjun'in evinin önüne geldiğinde hava iyice aydınlamıştı. müziği kapattı. ve renjun'in numarasını tuşladı. üçüncü çalışta açtı renjun.

"ooo hyuck bey hayır olsun inşallah siz uyanık olur muydunuz bu saatte."

"renjun sen ateistsin."

"ne farkeder aşk, ne oldu neden aradın?"

"aşağıya in hadi seni bekliyorum."

"oha bize mi geldin. bekle hemen çantamı alıp geliyorum."

telefon kapandı.

saniyeler sonra renjun kapıyı açıp dışarı çıktı ve kapıyı çekti. ardından donghyuck'a sımsıkı sarıldı.

"günaydın hyuck."

"günaydın renjun"

beraber yürümeye başladılar ve kısa sürede okulun önüne geldiler.

sınıfa vardıklarında çantalarını sıraya koydular. "kantine gidelim mi?" renjun'in sormasıyla donghyuck koluna girdi ve beraber koşar adımlarla kantine girdiler.

"ee seolhyun işini ne yapmayı düşünüyorsun? ekip senin yerine motorsiletli bir çıtıra gitti." diye sordu renjun elindeki çikolatayı çevirirken.

donghyuck az önce almış meyve suyunu yudumluyordu.

"bilmiyorum renjun aramızda tam kesin bir şey yok ve dün gibi bir zamanda tanıştık hatta tanışamadık. sanırım başlamadan bitse daha iyi olur benim için."

renjun karşısındaki çocuğun saçlarını karıştırdı.

"haklısın hyuck-ah, boşver gitsin."

elindeki meyve suyunu son bir defa çekti ve ayağa kalktı donghyuck.

"hadi gidelim injun-ah"  renjun yüzünü buruşturarak ayağa kalktı.

"hey bana injun-ah deme hyuck."

ve beraber sınıfa doğru adımlamaya başladılar. 

sınıfa girdiler.

donghyuck kollarını açıp sınıftaki arkadaşlarına "Günaydın gençlik!" diye bağırmaya başladı.

kendi sınıflarından yeji gelip ona sımsıkı sarıldı. donghyuck sınıftaki en samimi insandı. hem sır tutar hemde iyi bir dinleyiciydi.

"Günaydın donghyuck-ah!" donghyuck yavaşça gülümseyip kollarını kızın beline sardı.

"bizim minik yejimiz nasılmış?"
yeji donghyuck'tan ayrıldı biraz düşünür gibi yaptı. "harika! bizim minik donghyuck'umuz nasılmış?"

donghyuck'ta aynısını yaparak "hmm gayet çok iyi!" diyip kolunu renjun'in omzuna attı. diğerlerine de kısa bir selam verdikten sonra sıralarına ilerledi. ama ayakları olduğu yerde kalıp gözlerini faltaşı gibi açtı.

kendi sırasının bir arkasına oturmuş mark lee'yi görmek onu baya bir şaşırtmıştı. Çünkü Mark ondan büyüktü ve aynı sınıfta hatta aynı okulda olmayı beklemiyordu.

***
selam geciktiğim için özür dilerim. bir yandan çeviri kitabı yazıyorum. bu fic bittiğinde üşenmezsem onuda yayımlarım. ben şu yazdıklarımı beğenmiyorum eğer böyle daha beğenmezsem yayından kaldırabilirim emin değilim. neyse seviyorum sizi❤️

stepbrother :: markhyuckWhere stories live. Discover now