"Sen delirdin mi?" dedi.

Sesini kısık tutuyor olmasına rağmen bağırıyordu.

"Pencerenin altından bağırmak ne demek Ekin, oldu olacak son ses şarkı açıp kapının önünden geç. İyice huyun değişti."

"Mesaj attım," dedim. Onun aksine ben sakince konuşuyordum. "Bakmadın."

Tam karşımda durduğunda kaşlarını kaldırmış sinirle yüzüme bakıyordu.

Yüzü eski zaman tablolarından kesilmiş gibiydi. Kusurlu noktalarından bile eşsiz bir ışık sızıyordu. Geceyi deliyor geceyi yerle bir ediyordu.

Sıla Aslan beni öldürüyordu ve bunu sadece durarak yapıyordu.

"Aradım, açmadın."

"Sen de dedin ki bağırayım en iyisi çünkü saat gecenin bir yarısı değil. "

"Kimse uyandı mı?" diye sordum.

"Uyanmadı," dedi, sinirli hali devam ederken. "Benim dışımda."

Erken uyumayı sevmezdi aslında ama ben ne bilirdim ki. Hele de söz konusu Sıla'yken.

"Konuşmamız lazım."

Kaşlarını daha fazla kaldırmış, üzerine geçirdiği ince hırkayı çekiştirmiş ve kollarını bağlamıştı.

"Belli..." dedi, siniri biraz bile azalmazken. "Kapıya dayandığına göre acil olmalı."

"Sabahı bekleyemem Sıla... Artık hiçbir şeyi bekleyemem."

"İçtin mi sen?"

Canımı acısını gizleyen bir gülüşle nefes aldım. Artık içmeme gerek yoktu, kanıma o kadar alkol karışmıştı ki gereken anlarda istediğim kafaya içmeden de ulaşabiliyordum. Ki şu an çok haklı bir nedenim vardı.

Ya dünyanın bir ucuna gidecektim ya da bir çift geceden karanlık göz için ömrümü feda edecektim.

"İçmedim," dedim, yüzümde asılı kalan gülümsemeyle.

Kalbim artık kırılmamayı öğrenmeli, bir şekilde bağışıklık geliştirmeliydi.

Keşke içseydim. Cümleler dilimden dökülüverirdi hiç olmazsa, şimdi kelimeleri seçiyordum. Ne diyecektim, nasıl diyecektim? Kafamın içinde onlarca kez tekrarlanan bir konuşmadan nasıl her seferinde ulaştığım sonucun aksini çıkaracaktım.

Bana kal de, desem, der miydi?

"Kabul edildim," dedim. Mail günler önce gelmişti ve ben onu bu sabah görmüştüm. Gördüğümden beri binlerce konuşma yapmıştım ve hiçbiri iyi bitmemişti. Sabahı bekleyebilirdim ama benim artık hiçbir şeyi beklemeye gücüm yetmiyordu.

Kaşlarını kaldırmış ve yüzüme dikkatle bakmıştı. Konuşmayı devam ettirmemi bekliyordu. Ben ise dümdüz bana kal desin istiyordum. Gitme o okula burada kal, Los Angelas sensiz kalabilir ama ben kalamam ya da işte her ne geçiyorsa aklından.

"Tebrik ederim."

Boynumun kenarını kaşırken birkaç saniye bakışlarımı bahçe taşlarına çevirmiş ve soluklanmıştım.

"Teşekkürler," dedim. Kısa ve net.

Lise bahçesinde başlayan hikayemiz bir hikaye olmamış olmasına rağmen burada, evinin bahçesinde bitecekti öyleyse.

"Nora benim için birkaç tedavi merkezi araştırmış. Yazı orada geçirmem gerekecek." Soluklandığımda bakışlarımı geceden kara gözlerine çevirdim. Kollarını göğsünde bağlamış, dikkatle beni dinliyordu. Herhangi bir duygu yoktu. Dünyanın bir ucuna giderken bile onda bir his uyandıramıyordum.

İLKYAZWhere stories live. Discover now