19: ❝Anemon❞

4.7K 460 393
                                    

🎼|Tove Lo - Talking Body|

■■■■■■■

Merhaba.

Her şey yolunda mı?

Sizi seviyorum.

Başlayalım.

.......

"Sahi, gerçekten sevmez misin doğum günü kutlamayı?"

Televizyon karşısında, ev arkadaşı misali giydiğimiz pijamalar, elimizde bir tabak noddle ve izlemek için açtığımız, her defasında beni ağlatmayı başaran bir film vardı.

The Fault In Our Stars.

"Sevmek demeyelim de, daha önce hiç kutlamadım diyelim."

Küçük bir çocuğun çevreyi tanımak için yüzlerce soru sorduğu anlar gibiydi, eve geldiğimizden beri tuttuğu soru yağmurları bir türlü dinmiyor, ve düzenli olarak saçlarımı koklamaktan vazgeçmiyordu.

"Kes şunu Jeon," Tebessümlü bir sinir edindiğinde yüzüme, elimdekini yemeye devam ediyordum. Hala beni izlediğini farkettiğimde ise aynı onun gibi, tek kaşımı kaldırıp ne olduğunu sorgularcasına baktığımda, lokmamı dahi yutmayı zorlayacak bir cümleyi bahşetti kulaklarıma.

"Mis gibisin Taehyung, ellerin, yüzün, gözlerin, dudakların... kokun nasıl uyuşturuyor benliğimi, ben bile seçemiyorum."

Belli belirsiz bir, "Ne?" nidası döküldüğünde dilimden, kısa bir sürede bu kadar yoğun hisler yaşıyor olması, samimi geldiği kadar yabancı da geliyordu.

Jungkook'u seviyordum, zihnimde sevgi nasıl bir şekil aldıysa, o kadar sevebiliyordum onu, karşı gelemiyordum. Keskin çenesi, kiraz dudakları, adem elması, ince beli ve orantılı vücuduyla, gözümü kamaştırıyor, arzularımı şehvetlendiriyordu.

Asıl anlamlandıramadığımsa, ne ara bu hale geldiğimizdi. Bir mektup uğruna kesişen yollarımız, nasıl oldu da bu hale getirdi bizi. Diyemezdim, ona mektubu yazan kişiyi bulalım diyemezdim artık. Hoş istemiyordum da, belki de Jungkook bir şanstı; benim şansım.

"Ne düşünüyorsun?"

Gözlerimiz buluştuğunda, kesikçe omuzlarımı kaldırıp, önemsiz olduğunu belirten bir nida çıkarmış, gülümseyen gözlerinde, kendimi bulmuştum.

Jeon Jungkook bana hep gülümsüyordu. Ateşin ortasında ki ben, iki çukurluk gamzesinde yeniliyordum.

"Bilmiyorum, tuhaf..." diye mırıldandığımda, elindeki yemeği bırakıp, biraz daha kayarak yanaşmıştı yanıma. Bağdaş pozisyonunda dizlerimiz birbirine değiyor, iki solukluk mesafede irislerimizi komşu ediyorduk.

"İnan benim için daha tuhaf..."

Sıkıntılı bir soluk, gözlerimi sevdiği başparmağından yüzüme çarptığında, sürekli olarak, kendisinin benden daha beter olduğunu söylüyor olması, düşünmeme sebep oluyordu. Belki de ben de onun ilkiydim, bundan ötürüdür ki, çabuk etkileniyor ve aşık olduğunu düşünüyordu. Ama kim severdi ki, beni. Mükemmel bir yüzü, kusursuz bir bedeni, naif bir sesi ve bolca parası varken, neden bendim. Bu aklımı bir yığın tilkiyle dolduruyor ve soramadığımdan ötürü başımı ağrıtıyordu.

"Bana kendini aç Taehyung, her şeyinle kabul edeceğimi bilmelisin, içinde tuttuğun ne varsa, gocunmadan söyleyeceğim, söz veriyorum."

Dalgın ve düşünüyor oluşumu farketmiş olmalı ki, bana bu fırsatı sunmuştu. Susup kendi kendime irdeleme isteğim, yine de şuanın önüne geçememiş, asla hesaba katmadığı bir soruyu soracak olmam karşısında, nasıl bir tepki vereceğini kestiremiyordum.

Epistle | TaekookWhere stories live. Discover now