25: ❝Épouse moi, Chérie❞

4.7K 507 1K
                                    

🎼|Tove Lo - Moments|

■■■■■■■

Merhaba.

Her şey yolunda mı?

Nacizane bir uyarı; bölümü gündüz vakti görenler, iftardan sonra okumanızı tavsiye eder ve isterim. Kimsenin vebalini alamam bu konuda, baştan uyarımı yapayım.

Ve gelelim bir diğer mevzuya. Klasik isyanlarımdan biri, gelen(!) oy ve yorumlar. 'Gelen(!)' diyorum çünkü gelmiyor diyebileceğim kadar az. Birkaç ay sonra sınavım olduğunu göze alaraktan, buraya kafamı dağıtmak için uğrasamda, evet kesinlikle artık tat almıyorum. Vakit harcıyorum arkadaşlar, sandığınız kadar kolay değil bölüm yazmak/atmak. Çoğu yazar sınavını daha fazla önemseyerek kitaplarına ara verdi. Ben sırf sizler soğumayın diye canımı dişime takarak, geceleri uyumamak koşuluyla bölüm yazıyorum ama artık maalesef. Bu bölüm kitaba verdiğim son şans olacak, şayet gelen oy 150'lerde, yorumlar 300'lerde takılı kalmaya devam etmiş olursa, sınava kadar ara vereceğim; moralimi bozuyor çünkü asla ve asla karşılık almayan bölümlerim. Bazıları sırf yorum artsın diye random falan atıyor, saçma sapan şeyler yapıyor. Hayır kabul etmiyorum, bu kurgu eğleneceğiniz, random atıp dalga geçeceğiniz kadar şamata bir kitap değil. Bu son sözümdür, bir gün ansızın düşerse aklınıza bu yazar nerede diye, buranın dışında her yerde olacağıma emin olabilirsiniz.

.......

Nefes alma yetimi kazandığım ilk andan beri, mütemadiyen mücadele veren bir insandım. Zatüre hastalığı tanısıyla doğmuş, neredeyse ölümden dönecekken birkaç doktorun hala umut var diyişiyle hayatta kalmayı başarmıştım.

Mücadele etmek bende doğuştandı.

Hayatıma olan katkılarıyla paha biçilemezdi. Asla ağlak bir çocuk değildim, hiçbir zaman ağlayınca istediğine sahip olabilecek kadar bir fırsat sunmamıştı hayat bana. Çikolatam yok diye ağlayamıyordum mesela, neden beni sevmiyorsunuz diye ayaklarımı vura vura koridorlarda tepinmiyordum. Babam işten dönsede bana sarılsa diye beklemiyordum, ya da ailecek pamuk şeker yeme hayalleri kurmuyordum.

Ben küçüklükten beri büyümeyi bekliyordum.

Dilediğince şımarabileceğimi, kendi çikolatamı kendim alabileceğimi, elde etmek istediğim her şeyi koca adam olup elde edebileceğimi düşünüyordum. Hayat bir şekilde yüzüme gülecek diye beklesemde, hayat bana hep kıçını dönüyordu.

Ama belli ki evren halime üzülmüştü ve artık beni ödüllendiriyordu.

Çünkü Jeon Jungkook'un göğsünde uyanmıştım.

Saatin kaç olduğu umrumda değildi dışarıda deli gibi yağan kar ya da uykusuz oluşum umrumda değildi. Dışarısı buz kırağıydı ama sıcacıktık biz. Sokulmuştuk birbirimize ve bu planladığımız bir şey değildi, gözümü açtığımda Jeon Jungkook'un yavaş düzende atan kalbinin kulaklarımdan ciğerlerime ulaşmasıyla uyanmıştım.

Hala uyuyordu, öyle güzeldi ki başımı hafiften kaldırıp baktığımda, inanamadım güzelliğine. Dağınık siyah saçları alnını ve kirpiklerini tamamen kapatmıştı. Dudakları şişikti, tıpkı gözleri gibi.

İç çamaşırlarımızdan ötesi yoktu üzerimizde, kıpırdadığı her an bacaklarını tenime kilitli hissetmek, hiç olmadığı kadar dünyalı hissettiriyordu beni. Dünyada bir cennet varsa şayet, bu kesinlikle Jungkook'un bedeniydi.

Yüzümü göğsünden kaldırıp, boynuna gömdüğümde, kokusu her yerime bulaştı sanki. Gözlerim hiçbir şeyi görmüyordu, kokusundan başka hiçbir şeyi duyduğumda yoktu. Jeon Jungkook bana aşkın ne olduğunu öğretmişti ve benim ondan başka hiçbir öğretmene ihtiyacım yoktu.

Epistle | TaekookOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz