A Business

2.2K 92 9
                                    

Benim için gönderilen özel araç şehrin ortasında, ama bir o kadar da şehirden uzak; devasa büyüklükte, 18. yüzyıl şatolarını andıran Vampir Birliği Sarayı (VBS) 'nı tam ortada bırakan kare şeklindeki bahçeye girdi. Arabayla arka tarafta kalan otoparka ilerlerken sarayı izleme fırsatı buldum. 50 katlı bir düğün pastasına benziyordu. Silindir şeklindeki saray yukarı çıkıldıkça keskin parçalar halinde daralıyordu. Bahçe ise binanın aksine boş ve gösterişsizdi. Bahçeye renk katan tek şey etrafını saran uzun surlara tutunan sarmaşık ve çiçeklerdi.

"Bina kaç katlı?" Diye sordum, yeraltındaki otoparka inen şoföre. Benim gibi -neredeyse- insandı o da. Benim tek farkım, medyum olmamdı. Odaklandığımda, insanların etrafını saran ince, duygularını temsil eden renkteki çizgileri görebiliyordum ve çok yoğun düşüncelerini işitebiliyordum. Vampirlerde ise iş biraz daha farklı işliyordu. Onların etrafını saran renkli çizgiler yoktu. Genç vampirlerin ellerini tutarak aramızda güçsüz bir bağ kurup, duygularını hissebiliyordum. Eğer 50 yıldan daha uzun süredir vampirse onu hissetmem daha güçtü. Yüzlerine dokunmam genelde işe yarıyordu. Yüzyıllardır vampir olanların ise, göğüslerine, kalplerinin tam üstüne dokunmalıydım. Kalpleri atmıyor olabilirdi fakat orada yaşayan bir şeylerin olduğunu hepimiz biliyorduk.

"54." Diye net ve kısa bir cevap verdi şoför. 40'larının başında, depresif bir adamdı. (Bunu yolda dikiz aynasından uzun süre gözlerimi dikip bedenini saran gri çizgiler sayesinde anlamıştım. Sanırım bakışlarımdan hoşlanmamıştı ve sessiz kalmayı tercih ederdi.) Saçlarının dipleri grileşmiş, yüzündeki çizgiler de derinleşmeye başlamıştı. Vampirlerin gündüz işlerine bakan sadık bir çalışan olmalıydı. Genelde gençleri tercih ettiklerini işitmiştim.

"Ben Claude." Dedim sessizliği bozup birkaç bilgi kapabilmek için. İsmimi biliyor olmalıydı. Sırf kibarlıktan başını hafifçe salladı.

"Ben Calvin. Ve, seni almaya gelmeden önce bana tüm bunları ezberlettiler. Sarışın, kıvırcık saçlı, mavi gözlü, uzun boylu, zayıf ve çelimsiz bir erkek. İsmi de Claude Cariner."

Çelimsiz. Mükemmel. Fiziksel görünüşüm hakkında bildikleri komik gelse de tüm bildiklerinin bunlar olmadığına emindim.

"Aslına bakarsan spora başladım. Eminim birkaç yıl önceki bir fotoğrafımı incelemişlerdir." Dedim saçma bir şekilde çelimsiz demesine takılarak. Ayrıca, spora başladığım falan da yoktu.

Calvin arabayı boş bir bölmeye park ederken burnuyla gülmeye benzer bir ses çıkardı. İçinden aptal ergen diye geçirdiğine emin sayılırdım.  "Vampirlerden bahsediyoruz. Seni izlediklerine bahse girerim. "

İşte buna verecek bir cevabım yoktu.

Araba otoparkın girişine yakın bir bölmede durduğunda sessizce indim. İner inmez iki adam dibimde bitti. Pardon, iki vampir. Zırha benzeyen kıyafetlerinden onların koruma tarzı bir şey olduklarını anlamıştım.

"Bizi takip et." Dedi diğerinden uzun olan, esmer adam. Sırt çantamı bir omzuma asıp peşlerinden yürümeye başladım.

VBS'na gelmemin sebebi, benden yardım istemiş olmalarıydı. (Ah, vampirler benden yardım istiyor.) Aralarında çıkan anlaşmazlıkta duygularından ve yaydıkları enerjiden suçluyu bulmam gerekiyordu. Karşılığında yüklü miktarda para alacaktım ve gerçekten o paraya ihtiyacım vardı. Grinner kasabasında, yaşadığım evden birkaç kilometre uzaklıktaki barda kokteyl hazırlayıp ara sıra garsonluk yaparak geçinemiyordum. Maaşım azdı ve bahşiş toplayabilmek için fazla erkektim.

MEDYUM | bxbWhere stories live. Discover now