Bölüm 1: Son Kez

23.6K 624 103
                                    

Merhabalar, uzun bir aradan sonra yepyeni bir hikayeyle döndüm. Diğer hikayemden daha profesyonelce yazdığımı düşündüğüm bir hikaye oldu. Çok düşündüm paylaşsam mı diye yine anlık cesaretlerimden biriyle paylaşmaya karar verdim. Umarım severek okursunuz. Sağlıkla kalın.

İYİ OKUMALAR :)

"Hayatım, akşam sekizde ordayım. Hastama bakmam gerekiyor. Sonra görüşürüz."

Kapanan telefonla beraber koridorda turlamasını sürdürdü, genç adam. Siyah saçlarının arasından geçirdi ellerini, stresli bir şekilde. Ne vardı bu kadar stres yapacak ? Alt tarafı evlenme teklif edecekti. Reddedilme ihtimali de yoktu, bu kadar heyecan niyeydi peki ?

Bakışları kolundaki saate kaydı, buluşmalarına neredeyse iki saat vardı. Yarım saatlik yol bile olsa her ihtimale karşı erken çıkması gerektiğini düşündü ya da heyecanını yatıştırmak için kendi uydurduğu bir şeydi. Ceketini aldı, aynada son kez kendini kontrol etti. Yakışıklı adamdı, Ali Asaf. Parlak mavi gözleri, esmer teni hafif kirli sakalıyla iyi görünüyordu. Aksi halde Melis'i nasıl tavlayacaktı zaten ? Gerçi peşinden az koşmamıştı ama sonunda kalbine girmişti kadının.

Melis'le aynı hastanede çalışıyorlardı, daha işe başladığı ilk günden dikkatini çekmişti Ali Asaf'ın. Kendisi gibi beyin cerrahı olan kadının gülümsemesine takılı kalmıştı ilk. Hayatında birinden daha bu kadar hoşlandığını hatırlamıyordu, sonra acısıyla tatlısıyla aşk dolu geçen üç yıldı. Şimdi hayatının devamını onunla geçirmek için ilk adımını atacaktı.

Düşüncelere dalmışken restoranın önüne geldiğini fark etmemişti. Arabayı valeye teslim ederek restoranın önünde beklemeye başladı. Tahminlerinde yanılmamış trafik yüzünden sadece yarım saat erken gelebilmişti. Boğazın kenarında her zaman geldikleri bir yer seçmişti, burayı çok severdi Melis. Her şey planlıydı; yemeklerini yiyecekler daha sonra o cıvıl cıvıl sesiyle bir şeyler anlatırken birden yüzüğü çıkaracaktı, doğaçlama güzel bir konuşmadan sonra teklifini yapacaktı. Her şey basit ve güzel görünüyordu. Heyecanı hariç.

Ve onu gördü. Üzerindeki kırmızı elbisesi parlak sarı saçları, deniz mavisi gözleri ve ışıltılı gülümsemesi ile hemen fark ediliyordu zaten. Gülümseyerek sevgilisine bakarken, aniden göğsüne saplanan ağrıya anlam veremedi genç adam. Elini göğsüne koydu. Bir terslik olduğunu anlayan Melis, hızlı adımlarla karşıya geçmeye çalıştı ve ne olduysa o anda oldu.

Hızla gelen araba kadına çarptı. Ve Ali Asaf'ın görebildiği tek şey; havadaki sarı saçlardı. Vücudu büyük bir şokla sarsılırken olduğu yerden kıpırdayamadı, donmuştu. Gözlerini sıkıca kapadı, kabustu bu; birazdan uyanacak kadının yanına gitmek için hazırlanacaktı. Kaç saniye öyle dikildiğini bilmiyordu adam; insanlar bağırıyor doktor arıyorlardı. O bir doktordu değil mi ? Yapması gereken kadının yanına gitmekti. Yaşıyordu, buna emindi; onu bırakıp gitmezdi. Hızlı adımlarla Melis'in yanına ulaştı, ağladığının farkında değildi. Eli hızlıca kadının nabzına gitti. Çok düşüktü ama vardı. Rutin kontrolleri yaparken kendisine onun şu anlık Melis değil de normal bir hasta olduğunu söylüyordu. Derin bir nefes aldı, kafatasında kırık olabilirdi. İç kanaması olabilirdi. Beyin kanaması da geçiriyor olabilirdi. Sanki hiçbir şey bilmiyormuş gibiydi, kafasında sadece ihtimaller vardı. Bir yandan "Beni bırakma sevgilim..." diye mırıldandığını ağladığını bile fark etmiyordu.

Ambulansın gelişi, kadının sedyeye alınışı o kadar hızlıydı ki...Hiçbir şey anlamıyordu. Sadece Melis'le olan hatıraları vardı kafasında. Onu ilk gördüğü an. Ona ilk güldüğü an. Onunla flört etme çabalarını kaşlarını çatarak püskürtmesi. İlk öptüğü an. İlk elini tuttuğu an. Ve daha niceleri gözünün önünden gitmiyordu. Üç senedir delicesine sevdiği kadın, ellerinden nasıl kayıp giderdi ? Buna canı nasıl dayanırdı ?

Ambulansın hastaneye geldiğini sedye önünden gitmeye başladığında anladı. Hangi hastaneye geldiklerini bile arkadaşlarını gördüğünde anlamıştı. "Tuna..." dedi, sustu. Şokta olan arkadaşına baktı Ali Asaf. "Kurtar onu, yalvarırım..." son cümlesiydi bu. Sayıklayarak arkadaşının kucağına yığıldı.

Tuna ise ne yapacağını şaşırmıştı, çok sevdiği dostlarından biri kucağında diğeri sedyede gidiyordu. "Sedye getirin !" diye bağırmış, hızla gelen sedyeye yardımlarla arkadaşını yatırmıştı. Onu hemen bir odaya götürüp serum takmalarını söylerken, Melis'in yanına koşuyordu. Melis'i aldıkları odanın önüne gelince olduğu yerde kaldı. Her zaman güzel gülüşüyle bilinen dostunun kalbi durmuş, zayıf bedenini defibilatörle geri getirmeye çalışıyorlardı. Karısı Esra en yakın arkadaşını geri getirmeye çalışırken, sessizce ağlıyor ve direktifler yağdırıyordu.

Herkes ne yapacağını şaşırmış bir şekilde durmuştu. Farkındalardı, Melis bir daha gelmemek üzere gitmişti. Ama Esra bunun farkında değil gibi kendini kaybetmiş bir şekilde hala kalp masajına devam ediyordu. Tuna karısının yanına gelip onu kollarının arasına aldı. "Bırak beni..." diye bağıran karısını umursamadı, birkaç saniye sonra direnmeyi bırakıp kucağına sığınan kadınla ağlamaya devam etti.

Sadece Tuna ve Esra'nın dostları veya Ali Asaf'ın sevgilisi değildi ölen. Bütün Hayat hastanesinin güzel parlak gülüşlü cerrahı gitmişti. Güzel gülüşlü güzel kadın artık koridorlarda dolaşıp onlara gülümsemeyecek, onlar ağlarken ağlamayacak, çocuklarla beraber koridorlarda koşturamayacaktı. Giden bundan sonra onu son hatırlayan kişi de ölene kadar, güzel gülüşüyle anılacak olan Melis Berat'tı.

***

Gözlerini zorlukla açtı Ali Asaf, nerede olduğunu anlayamadı önce. Sonra aklına doldu sevdiği kadının hali. Hızla yattığı yerde doğruldu; başının dönmesini, kolundaki serumu umursamadan kalktı yataktan. Yürürken yerleri titreten dan eser yoktu, sanki bir enkaz yürüyordu. Kapıdan çıkıp koridora çıktığı andan itibaren bir terslik olduğunu anlamıştı. Herkes köşesine çekilmiş sessizce gözyaşı döküyordu. Kafasını iki yana salladı, burası bir hastaneydi ağlayanlar hep olurdu. Koridorun sonunda karısını kollarına almış yerde oturan dostunu gördü. Duraksadı. Hayır dedi, hayır. Avaz avaz haykırdı aklı, bildiği gerçeği. Ama yüreği kabul etmedi. Melis gitmiş olamazdı, değil mi ?

Herkesin önüne toplandığı odaya girdi. Beyaz örtü örtülmüş beden onun değildi. Buna emindi. O ölemezdi. Buna inanmazdı. Onu gören herkes hıçkırmaya başlıyor yolundan çekiliyordu. Hayır dedi tekrar inanmıyorum, ölmedi. Beyaz örtüyü titreyen elleriyle açtı. Gözü karardı, midesi ağzına geldi, vücudu titremeye başladı. Beynin kabul ettiği gerçeği gördü, kalbi bile kabul etti. İçi avaz avaz ağladı, gözyaşı değil kan aktı sanki gözlerinden. Olamazdı bu. Onun sevdiği kadın ölemezdi. "Hayır..." sessizce mırıldandı. "Ölmedi..." bir fısıltı daha. "Gidemezsin Melis !" ve bir feryat koptu dudaklarından.

Sanki son nefesini verir gibi bağırdı. İçinde ki acıyı söküp atmak istercesine ellerini göğsüne vurmaya başladı. Kimse dokunamıyordu adama, çıldırmış gibiydi. Duvarları içeri göçürürcesine yumrukladı. Elleri kan içinde kaldı, elindeki kanlara bakıp duraksadı. Canının acısı bir damla geçmemişti, geçmeyecekti biliyordu.

Sevdiği kadının yattığı sedyenin önüne geldi. Solgun yüzünü arşınladı bakışları, öptü hala sıcak tenini. Yatakta kadının zayıf bedenini kaydırıp yanına uzandı. Kollarına aldı kadını, öptü, saçlarını sevdi, kokusunu içine çekti. Son kez, içi gidercesine sevdi kadını. Bu sahneyi izleyenlerin yüreği yandı. Kadın gitmişti ama bu adam nasıl kalacaktı ?

Saatlerce sevdi kadını, kulağına sevgi sözcükleri fısıldadı, kimsenin almasına izin vermedi. En son derin bir nefes alıp son kez yüzünün her yerini, saçlarını öptü; vedasını etti adam.

Arkasını döndü, geriye dönüp hiç bakmadan kayboldu gözden.

Bu Hayat hastanesindeki herkesin o adamı son görüşü oldu.

Ali Asaf ciğerimizi yakacak gibi, iyi kötü farketmez hiçbir yorumunuzu esirgemeyin. Umarım beğenmişsinizdir :)))

HAZAN VAKTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin