Bölüm 11: Unutmak

7.3K 393 56
                                    

HALLLOOOO EVRİBADİİİ LDFŞLSDFLDS

Bugünki girişim çok şekil şukul oldu :) Umarım YKS mağdurları için ilk etap güzel geçmiştir, her şey gönlünüzce olur umarım :)

İyi Okumalar :)

Arabasını mezarlığın önünde durdurup inmek için kendini cesaretlendirdi, Ali Asaf. Gece gece gelen tek deli oydu bunu biliyordu ama sabahı bekleyememişti. Melis'e gelmeliydi ona ihanet ediyordu kalbi, aklı. İkisini de söküp atmak istiyordu. Yavaş adımlarla indi arabadan, kapıdaki görevliye başıyla selam verdi. Onu burada görmeye alışkın olan görevli acıyan bakışlarla yüzüne bakarken, gözlerini devirmemek için kendini zor tuttu adam. Ezbere bildiği yolda ilerlerken içini kaplayan yoğun hüzün ve sıkıntıdan bir an öleceğini hissetti. Mezar taşını gördüğünde her zamanki gibi vücudundan bir titreme geçti.

"Melis...Yine buradayım. Eğer görüyorsan bana kızıyorsundur, muhtemelen. Sana ihanet ediyorum değil mi ben ?" sıkıntılı bir soluk verdi, elinin tersiyle sildi gözünden akan yaşları. "Çok korkuyorum Melis, bir gün seni tamamen unutmaktan köpek gibi korkuyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum, evet hayat devam ediyor ama başkasına nasıl gönlümün kapılarını açabilirim ? Bunu senden başkasına nasıl yapabilirim ? Üzülmez misin, kızmaz mısın bana ? Ömrüm boyunca seni seveceğime söz verdim ben !" parmaklarını derin bir özlem ve hüzünle mezar taşında gezdirdi bir süre. "Ama şimdi Hayal'e karşı bitmek bilmeyen hayranlığım, heyecanım ne ? Aşık olmadım ben, olmak da istemiyorum. Ama kendimi yeniden doğmuş gibi hissediyorum onun yanında, bu yanlış değil mi ?" akan gözyaşlarını elinin tersiyle silerken çaresizlikle kavruldu yine içi, asla cevap alamayacağı bir mezar taşına soruyordu sorularını. "Melis, ben senden başkasını sevemem..." sanki kendisini ikna etmek ister gibi çıkmıştı sesi, bu öfkesini daha çok körüklemekten başka bir şey yapamadı. "Neden bu kadar erken gittin Melis ? Neden bıraktın ? Sen olsan şimdi çok kızardın isyan ediyorum diye..." gözlerini gökyüzüne dikip, çaresizlik içinde fısıldadı. "Allah'ım ona ihanet etmeme izin verme lütfen !" bomboş mezarlıkta sadece hıçkırık sesleri yankılanıyordu. Kaç saat olduğunu bilmiyordu ama uyuşan bedeninden uzunca bir süre ağladığını anlamıştı. Gitme vaktinin geldiğini biliyordu, ayakları ne kadar gitmemek için dirense de mezarın kenarından kalktı. "Elbet bir gün buluşacağız, sevgilim."

Son kez mezar taşını öpüp, yüreğindeki acıyla oradan ayrıldı. Karmakarışık ruhuna, aklına iyi gelebilecek tek şeyi biliyordu. Arabasına biner binmez gitmek istediği yeri biliyordu.

Kısa süreli bir yolculuktan sonra, iki katlı evin önünde durmuştu. Gece geç bir saat olduğundan korkacaklarını bilese de zili çaldı. Annesinin ince zarif bedeni açılan kapıdan gözükürken endişeyle kendine bakışına zoraki bir gülümsemeyle karşılık verdi. Hiç konuşmayan annesi ne yapacağını o kadar iyi biliyordu ki. Kapının önünden çekilip geçmesi için kendisine yol verdi. Ayakkabılarını çıkarıp uzun zamandır gelmediği yuvasının kokusunu soludu, Ali Asaf. Annesi çocukluğunun, gençliğinin geçtiği odaya girdiğinde oda peşinden odaya girdi. İçinde oluşan o huzurla biraz olsun hafiflediğini hissetti. Yatağa oturan annesini bekletmeden üzerindeki ceketi çıkartıp dizlerine yattı. Annesinin eli anında saçlarını bulurken, Ali Asaf içindeki bütün gözyaşını bugün atmaya yemin etmişçesine gözyaşlarının akmasına izin verdi. "Anne !" oğlunun acı dolu sesi kulaklarına dolan Ela'nın gözyaşları akıp oğlunun saçları arasına düşüyordu. "Annem..." annesinin yumuşacık sesini duyan Ali Asaf'ın hıçkırıkları arttı. "Unutuyorum anne..." Ela hıçkırmamak için kendini zor tutarken ne diyeceğini bilemiyordu. Oğlunun bu halleri onu paramparça ediyordu. "Unutmazsın annem, alışırsın sadece korkma."

"Unutuyorum anne, aklım kalbim ona ihanet ediyor."

"Böyle yaşanmaz ki oğlum. Üç yıl oldu daha ne kadar kendini harap edeceksin."

HAZAN VAKTİWhere stories live. Discover now