Bölüm 4: Kaybetme Korkusu

9.7K 505 26
                                    


Halooo ben geldim ;)))
İyi okumalar ;))

İki gün geçmiş Tuna'nın bütün tetkikleri yapılmış ameliyata karar vermek için konsey toplanmıştı. İki günde ne Ali Asaf, Hazan'ı görmüştü doğru düzgün ne Hazan, onu. İkisi de kendilerini işlerine kaptırmışlardı. Ali Asaf, sanki hiç ara vermemiş gibi işine devam ederken bunda babasının hastanenin sahibi olmasındaki etkisi büyüktü.

"Ali Hocam, bu çok riskli ölmese bile felç kalma ihtimali çok yüksek..." diğer beyin cerrahı Selim, endişeyle karşısındaki adama bakıyordu. "Selim, başka çare yok..." Ali Asaf, sakince gözlerini masanın etrafında toplanan doktorlarda gezdirdi. Hazan yüzündeki ifadesizlikle, oturan adamı inceliyordu. "Asaf Hocam, sizi ben asiste edebilir miyim ?" genç kadından gelen soru üzerine herkes şaşkınlıkla ona baktı. Neden böyle bir şey istediğini sorgulamıştı herkes ama kimse cesaret edip sormamıştı. Tabi Ali Asaf, daha sonra bunu sormak için aklının köşesinde bir rafa kaldırmıştı. Ona kafa sallamakla yetindiğinde, Hazan'dan da aynı şekilde karşılık almıştı. "Ayda, anestezi de bir problem yoktur umarım." Anestezist Ayda ne kadar gönüllü olmasa da bu ameliyata, usulca kafa salladı.

"O zaman kimsenin diyecek bir şeyi yoksa yarın sabah 8'de ameliyata alacağız Tuna'yı..." kimseden ses çıkmayınca ayaklanıp toplantı odasından çıktı Ali Asaf.

Hastanede olmak onu boğuyordu. Baktığı her yerde Melis'i, onunla olan hatıralarını görüyordu. Yavaş yavaş kızın sesi kulaklarından gitmeye başlamıştı. Çektiği videoları her gece başa sarıp izlese de yetmiyordu. Manolya ağaçlarını andıran kokusunu özlemişti kadının. Her zaman güler yüzlü halini çok özlemişti. Düşüncelerle odasına girip kapıyı usulca kapattı. Sandalyeye oturup gözlerini kapattı, biraz kestirse fena olmazdı.

"Ali !" kapadığı gözlerini araladı Ali Asaf. Kapının orda gördüğü süliete inanamayarak baktı. "Ali'm ne bakıyorsun öyle saf saf eve gitmiyor muyuz ?" anlamayarak bakıyordu Melis yüzüne. Acıyla kasıldı Ali Asaf'ın yüzü yine rüya görüyordu. Yoktu ki Melis...

"Melis..." yanına yaklaşmaya başladı Melis. "Sevgilim, iyi misin sen ? Melek evde bekliyor..."

"Melek mi ?" şaşkınlığı doruklarda yaşıyordu Ali Asaf. Melek kimdi ? "Hayatım sen iyi misin ? Kızımız hani üç yaşında sana aşık ve benden hiç haz etmiyor. Eğer sensiz eve gidersem beni eve almayacağını söyledi." Ali Asaf hala şaşkındı. Rüyaydı bu ama çok gerçek gibiydi. Ya aslında bu gerçekse...Yalvardı Ali Asaf, rüya olmaması için. Eğer rüyaysa da şu anda kalabilirdi, şu anda ölebilirdi.

Kadını çekip kollarına aldı Ali Asaf. "Ali..." diye mırıldanan kadının kollarında hüngür hüngür ağladı. Ciğeri sökülürcesine. "Gidelim sevgilim. Melek'e gidelim..." yine gülümsedi Melis. İnsanın içini huzurla dolduran gülümsemesiyle baktı yüzüne. Rüya değildi bu olamayacak kadar gerçek gibiydi.

"Asaf hocam..." Hazan rüyasında ağlayan adamın yüzüne korkuyla baktı. Anlamsızca mırıldanıyordu, ter içinde kalmıştı.

Adama ne kadar seslense uyanmıyordu. Yanına gidip dürtükledi. "Asaf hocam !" sesini biraz daha yükseltti. Uyanmadı. "Asaf !" diye bağırdığında genç adam korkuyla gözlerini açtı. Gözleriyle etrafı taradı. Odada olan Hazan'ı görmüyordu. Deliler gibi odada dolanırken Hazan onu izliyordu sadece. Dakikalar sonra odada kimsenin olmadığına ikna olduktan sonra umutsuz ağlamaklı bir ifadeyle sandalyeye çöktü, adam. Sabah gördüğü adamla alakası yoktu, birkaç saatte çökmüştü sanki. Elinden oyuncağı alınmış çocuk gibiydi. "Melis nerde, cesur yürek ?" Hazan ne diyeceğini bilemedi. İçinden bir şeylerin koptuğunu hissetti ama yüzünde hiçbir mimik oynamadı. Adamın gözlerine baktı dikkatlice, asla dizginleyemediği dürüstlüğüyle verdi cevabını. "O, gitti Asaf..." ondan sonrası genç adamın kafasını kızın dizlerine gömüp hüngür hüngür ağlamasıydı.

Hazan o gün orada çocuk gibi ağlayan adama kalbinin kapılarını araladı. Ama bunu kabullenmek ne kendisi için ne de bu yaralı adam için hiç kolay olmayacaktı.

Ne kadar ağladığını ne Ali Asaf ne de Hazan biliyordu. İkisi de içindeki fırtınalara dalmış hiç hareket etmiyorlar, konuşmuyorlardı. Ne Hazan bir teselli sözcüğü söylüyor ne de Ali Asaf, Hazan'a bir kelime ediyordu. Sessizliği paylaşırken, birbirlerinin acılarına ortak olduklarını fark etmediler. Bundan sonra olacaklarını fark etmedikleri gibi.

"Burasını terk etmemin bir sebebi vardı..." uzun zaman sonra dilinin kendiliğinden çözüldüğünü fark etmeden konuşmaya başladı, Ali Asaf. "Baktığım her yerde onu görüyorum ben. Burası bana sadece acı veriyor. Bir rüya gördüm az önce ama o kadar gerçekti ki ! Gerçek olmadığını bildiğim halde bile o kadar gerçekçi gelmesi, nefesimi kesiyor." Kendi kendine mi anlatıyordu, yoksa Hazan'a mı bilemedi kadın. Adamın kendisinin de bildiğine şüpheliydi zaten. Ama yine de bir cevap verme ihtiyacı hissetti, Hazan. "O öldü Asaf...Ve bundan ne kadar üzüntü duyduğunu görebiliyorum ama sen hayattasın." Soğukkanlılıkla konuşan kıza şaşkınlıkla baktı. Böyle bir şey beklememişti. Bugüne kadar çok az insan gerçekleri yüzüne çarpmıştı ve genelde insanlar ona acıyarak bakardı ama bu kadın o kadar ifadesizdi ki ne düşündüğünü bile anlayamamıştı.

"Sen neden gelmiştin ?" konuyu değiştirme ihtiyacı duydu Ali Asaf, bu kadar dobra olması ne kadar canını acıtsa da içinin hayranlıkla dolmasına engel olamadı. Aynı anda hem bu kadar can yakıp hem bu kadar anlayışlı nasıl olabilirdi bir insan ?

"Seninle ameliyat hakkında konuşmak için geldim." Sıkıntıyla derin bir nefes aldı genç kadın. "Ameliyat çok riskli Asaf hocam ve sen uzun zamandır eline neşter almadın... Biliyorum, alanında en iyi cerrah sendin ve üç senedir kimse elinden alamadı, burada olmasan da..." hüzünle parladı kadının ormanları andıran yeşilleri. "Bilmiyorum Asaf, ya işler yolunda gitmez ya kaybedersek..."

İlk defa kadını çaresiz gören Ali Asaf oldukça şaşkındı. Kendisi de aynı şeyleri düşünmüştü, ameliyatı defalarca kafasında yapmıştı. Başaracaktı buna inanıyordu, daha da ötesi biliyordu. "Bak Hazan, endişelerinde haklısın. Bende bunları düşündüm, hatta başka birine daha tecrübeli birine emanet etmeyi düşündüm ama kardeşimi kimseye bırakamayacağımı anladım. O ameliyatı yapıp onu kurtaracağım. Bunu ona borçluyum. Yanında olmadığım yıllara borçluyum." Hazan, adamın kararlılığı karşısında kafasını sallayarak onayladı onu.

"Ben uzun zamandır kimse için korkmamıştım bu kadar, Ali Emir çok küçük Asaf. Bunu onun için yapmak zorundayız. O babasız kalmak için çok küçük..." gözleri dolu dolu olan kıza baktı uzun sayılabilecek bir süre boyunca. Yüzü donuk ifadesiz olsa da kadının yeşillerinin kızardığını gördükçe içinde fırtınalar kopuyordu.

Uzun süre birbirlerinden çekemediler gözlerini, ikisi de kendi iç savaşında boğulmuşken ortak buluştukları tek payda kaybetmek korkusuydu.

HAZAN VAKTİWhere stories live. Discover now