Bölüm 26: Ölene Kadar

7.5K 355 30
                                    

MERHABALAAARRRR CANIMLARRR :)

BÖLÜM ERKEN GELDİ DE SAAT BAYA GEÇ FDFJLDSFJSD

Neyse sabah okuyan okur artıkın kldskfds 

Yalnız bu bölümü yazarken içim ezilmedi değil :((( 

İYİ OKUMALAR :)))


Hazan sonunda gözyaşlarının tükendiğini hissettiğinde, halsizce yerinden kalkıp kararan havaya baktı. Alparslan Tuna gelene kadar biraz toplanması gerektiğini biliyordu. Önce banyoya gidip yüzünü yıkadı, aynadaki yansıması kaşlarının çatılmasına neden olmuştu. Gözlerinin kırmızılığı, saçlarıyla yarışabilecek derecedeydi. Birbirine giren saçlarını topladı hızlı hareketlerle. Biraz nefes almak ve toparlanmak için bahçeye çıkmaya karar verdi. Bahçeye adımını attığında yolun karşısında gördüğü manzarayla olduğu yerde sendeledi. Ali Asaf, oğlunun önünde diz çökmüş, yüzünde hafif bir tebessümle ona bakıyordu. İçi gitti Hazan'ın bu görüntüye; kaç kere hayal etmişti onları böyle karşı karşıya görmeyi. Her gözünü kapattığında yanlarındaydı Ali Asaf. Şimdi hayalde değil kanlı canlı karşısında olması afallatıyordu kadını. Adımları kendisinden bağımsız yanlarına doğru ilerlerken, nefesi kesilecek gibi oluyordu. Birkaç adım kala oğlundan gelen o cümleyi duydu; "Sen benim babam mısın ?"

Afallamış bir şekilde oğluna bakarken kendi ifadesinin aynısı Ali Asaf'ın yüzünde de vardı. "Alparslan..." oğlunun ismi şaşkınlıkla dudaklarından dökülürken, oğlunun öfkeli bakışlarını yüzünde hissetti. "Anne ?" Hazan sesini bulabilse konuşacaktı ama bulamıyordu ki !

"Benim babam değil mi o ?" oğlunun dolu dolu olan gözlerine baktı, Hazan. Ne kelimeleri bulabildi, ne aklını toplayabildi. Bildiği bir şey vardı ki oğlu kendisine hayal kırıklığıyla bakarken her şey anlamını yitirmişti, canından can gitmişti.

Ali Asaf ise hala olayın şokundaydı. Alparslan Tuna'nın böyle öğreneceğini asla düşünmemişti. Hazan'ın sendelediğini gördüğünde endişeyle bir adım attı. "Hayal..." Hazan'ın dolu dolu gözleri kendisine döndü, saniyeler sonra ne olduğunu anlamadan kollarına yığılmıştı kadın. Hazan bir anda Ali Asaf'ın kollarına yığıldığında canından can gitti sandı adam. Kucakladığı gibi eve doğru adımlarken ne arkasından anne diye ağlayan çocuğu, ne de kendisine seslenen Muzaffer'i duyuyordu. Aralık kapıdan eve doğru girdiğinde doktor olduğunu bile unutmuş gibiydi, kucağında hareketsiz yatan kadına içi gidiyordu. Vücudunda derin bir endişe kol geziyordu. Hazan'ı yavaşça koltuğa yatırdığında sakinleşmek için derin bir nefes aldı. "Ali ne oldu ?" Muzaffer'in sesini duyduğunda bakışları ona döndü. "Büyük ihtimal tansiyonu düştü, stresten bayıldı. Tansiyon aleti mutlaka vardır, ecza dolabından getirebilir misin ?" Muzaffer kafasını sallayıp salondan çıkarken, Ali Asaf'ın dikkatini köşede içli içli ağlayan çocuk çekti. Tereddütlü adımlarla yanına gidip, önünde diz çöktüğünde içini yoğun bir şefkat kapladı. "Ağlama..." diyerek ellerini çocuğun yanaklarına uzattı ama tutamadı. Belki korktu, belki cesareti yoktu bilmiyordu ama çok istese de silemedi oğlunun yaşlarını. "Annem iyi mi ?" Alparslan Tuna'nın endişe dolu bakışları ve içli sesi Ali Asaf'ın da gözlerini doldurmuştu. "İyi..." derin bir nefes aldı. "Oğlum..." dudaklarını yaka hitapla çocuğun bakışlarındaki umutlu parıltıları görmüştü ya ona bu dünya da ölüm yoktu.

Muzaffer elinde tansiyon aletiyle geldiğinde ayaklanıp Hazan'ın yanına ilerledi. Tansiyon aletini koluna bağlayıp ölçtüğünde çok düşük olduğunu görüp, masanın üzerindeki bir kağıda bir ilaç ismini yazıp Muzaffer'e uzattı. "Bunu eczaneden alıp gelir misin ?" sıkıntılı bir nefes aldı Muzaffer. "Ali, bu ilaç evde var. Hazan...Tansiyon hastası..." Ali Asaf idrak edemediğini düşündü. Dört sene önce böyle bir şeyi yoktu. Sorar gözlerle karşısındaki adama baktığında Muzaffer derin bir nefes aldı tekrar. "Doğumda..." Alparslan Tuna da durdu gözleri bir süre. "Neredeyse ölüyormuş...Tansiyondan sebep...O günden beri tansiyon hastası." Ali Asaf'ın gözleri doldu, yüreği alev oldu yandı. Her bir uzvu kendisini suçluyordu. Yanında değildin ! Senin yüzünden !

HAZAN VAKTİWhere stories live. Discover now