~1.1 ~

907 65 65
                                    

''Her şey mükemmeldi Eva, her şey kusursuzdu!'' Ingrid heyecanla konuşmaya devam ediyordu. ''En sevdiğim kolyeden almış! Ucunda kar tanesi var!''

''Ah, ne kadar hoş.''

''Neyse, Chris arıyor. Bugün buluşacağız. Yarın okulda görüşürüz!''

''Görüşürüz.''

Telefonu kapatıp siyah ekrandan yansımama baktım. Kalbim sanki kan değil de zehir pompalıyormuş gibi hissediyordum. Her tarafım alev alev yanıyordu. 

Ondan hoşlanıyor muydum? Hayır. Bundan emindim. Hiçbir zaman da Christoffer Schistad'a hayranlık duyan kızlardan olmamıştım. Benim hayatımdaki farklı hissettiğim tek erkek Jonas'tı. Ama şu an o da yoktu.

Fakat şu an hissettiğim kıskançlık değilse neydi?

Ellerim yine buz kesmişti. Yerimden kalkıp camı kapatacağım sırada aşağıda gördüğüm siyah arabayı başta Chris'in arabası sansam da inenin sarı saçlarını görünce kafamı cama yasladım. ''Neden bu kadar çabalıyorsun? Etrafında pervane dönen kızlar varken hem de.''

Kendi kendime konuşmayı bırakıp aşağıya indim. Kapıyı açınca eli havada kalmış Alistair'ı gördüm. Eline bakıp güldü ve indirdi. ''Erken geldiğini söyleyince bir uğrayayım dedim. Seni çok özledim Eva Mohn.''

Sarılınca ben de ellerimi sırtına koydum. Şaşırtıcı ama sigara kokmuyordu. Bunun yerine çok pahalı olduğuna kanaat getirdiğim bir erkek parfümü kokusu alıyordum. Ellerini belimden çekip birkaç adım uzaklaştı. ''Görmeyeli daha çok güzelleşmişsin sanki.''

Gülümsedim. ''İçeri gelecek misin? Daha fazla kapıda durursak üşüteceğiz.''

''Hayır demem.'' İçeri girince kapıyı kapatıp ben de onun peşinden gittim. Salona geçip koltuğa oturdu. Ben de karşısındaki koltuğun kenarına oturdum. ''Ah, Norveç kadar güzel bir ülke yok. İngiltere de fena değil ama Norveç kadar olamaz.''

''Neden? Açıkçası ben gitmek isterdim. Güzel olduğunu duymuştum.''

''İçinde sen varsan neden güzel olmasın ki Eva Mohn?''

Oturduğum yerden kalktım. ''Kahve ister misin? Ben kendime hazırlamıştım. Sana da hazırlayabilirim.''

Güldü. ''Olur.''

Mutfağa gidip kahve makinesinin içine malzemesini koyup çalıştırdım. Kahve olurken tezgaha yaslandım. Dışarıda yağmur başlamıştı. Chris ile dün beni eve bıraktığından beri hiç konuşmamıştık. 

Konuşmamız gereken bir şey yoktu sonuçta. Yardım istemişti, yardım ettim. Konuşacak bir şey kalmamıştı. Hiçbir ortak noktamız yoktu.

Aklıma gelen şeyle kıkırdadım. O benim en yakın arkadaşımla sevgiliydi. Ben de onun en yakın arkadaşıyla flört ediyordum. 

Tanrım, sanırım kafayı yemeye başlamıştım. Kendi kendine gülmeler, konuşmalar...

Kahveler olunca fincanlara doldurup salona gittim. Alistair telefonuyla oynuyordu. Geldiğimi fark edince telefonunu kapatıp cebine koydu. Yanına oturdum. ''İngiltere'ye neden gittiğini söylemedin.''

''Annemin gereksiz kuruntusu yüzünden. Teyzem Liverpool'daki evi satacağını söyleyince çılgına döndü. Babamla onu zapt edemeyince gitmek zorunda kaldık. Ev öyle ihtişamlı bir şey değil ama büyükbabamdan ona kalmış. Yani manevi değeri çok yüksek.''

''Anlıyorum.'' Kahvemden bir yudum aldım. Fincanın sıcaklığı elimi yakmaya başlamıştı ama bu hoşuma gidiyordu. Cebindeki telefon çalmaya başlayınca özür dileyip yanımdan ayrıldı.

The Spectacular Now // Chris&Eva || SKAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin