kırk iki

4.6K 595 186
                                    

Kahvaltıdan sonra annemlerle salona geçmiş otururken annem bize gideceğimiz bilmem kaçıncı derece akrabamız olan insanları anlatıyordu. Babamın tarafı olmasına rağmen babam bile tanımıyordu ve biz ne diye akşam çaya ısrarla davetliydik anlayamıyordum.

"Tamam da biz ne alaka anne?" dedi abim oflayarak.

"Ya siz benim oğullarım değil misiniz? Ne diye yalnız bırakıyorsunuz beni?!" dedi sinirle. "Sen de mi öyle düşünüyorsun Ferman?"

Babam hızlıca başını iki yana sallayıp bize baktı.
"Ben karımın düşündüğü gibi düşünüyorum. Nereye istiyorsa oraya gideceğiz, siz de geliyorsunuz."

"Hayır Ferman haksız mıyım ben? Alt tarafı davet. Sanki benim başıma akşam dünyayı kurtaracaklar. Millet oğlumuz olduğundan bile şüphe duyuyor artık üç tane olmasına rağmen. En azından bir görünelim."

"Dinlemeden haklı olduğunu anladım." dedi babam hızlıca.

"Sen de ben söylenmeyeyim diye yapıyorsun!"

Annemin öfkeli sesine rağmen babam yine aynı sakin tavırla dilini damağına vurdu.

"Senin söylenmeni daha çok dinleyeyim araya başkası girmesin diye çocukları sustuyorum."

Abim birden ayağa kalkıp annemle babamı gösterdi ve bize döndü.
"Bak gördünüz mü?! Böyle bir şey istiyorum işte!"

"Bulacağız oğlum, bulacağız." dedi Baran sırıtarak onu oturtmaya çalışırken.

"Baba nerede bulacağız ya, sen de beni kandırma."

"E sen böyle evde oturursan bulamazsın tabii. Hem şikayet ediyorsun hem de çağırdığım yerlere gelmiyorsun."

"He anne çağırılan yerlerdeki insanlar da Filiz'in oğlu gelse de evlensek diye bekliyor."

Biz onlara gülerken annem ve abim sonu gelmez bir tartışmayı babam sayesinde kapatmış oldular. Nihayetinde annemin dediği olmuştu tabii.

Ellerimi önümde birleştirerek abimle gülerek konuşan Baran'a baktım. Üzerinde beyaz tişört ve lacivert bir pantolon vardı. Uzun bir zaman sonra ilk kez siyah dışında bir pantolon giymişti ve ben bu durumda ona nasıl her şeyin yakışabildiğini sorgulamakla meşguldüm. Uzun, büyük ve kemikli elleri diz kapağında dururken damarları fazlasıyla belirgindi. İçim ona baktıkça çok garip oluyordu ve son zamanlarda hormonlarıma pek hakim olamıyordum. Mesela şu an aklımdan geçen tek şey aralık duran bacaklarına tırmanıp dizlerine oturmaktı.

Ben sanki ondan başka hiçbir şey yokmuş gibi onu incelerken izlenme hissiyle babama baktığımda bakışlarından beni uzun bir süredir takip ettiğini anlayıp utançla başımı anneme çevirdim. Normalde utanmazdım ama Baran'ın da dediği gibi bu durum her zaman tanıdığımız insanları gözümüzde farklı kılıyordu. Babam bir şey demedi ama anladığını zaten biliyordum. En iyisi Baran'a akşam bu durumdan bahsedip ona da bir an önce söylememizdi.

Hepimiz başka yerlere dağıldığımızda abim ve Baran birlikte dışarı çıkmışlardı. Bu biraz beni üzse de ona da kişisel alan yaratmaya ve abimin üzerimizde olan bakışlarını bir an önce dağıtmasına yardımcı olmaya çalışıyordum.

Yapacak pek bir şey bulamadığım için biraz da Baran'a kur yapmak istediğimden mutfağa girdim. Mutfak Allah'tan evin en büyük üçüncü yeriydi de bir şeyler hazırlarken kimse kimsenin eline ayağına geçmiyordu. Tam anlamıyla herkesin mutfağa girmesine de Selma Teyzeler izin vermiyordu çünkü cidden büyük bir yer olduğundan ocakta, dolapta, fırında bir sorun çıksa hepimiz uçardık. Ben de onların kontrolünde güzel bir ıslak kek yaptım ama birisi alır yer diye korkumdan dolabın önünde oturdum Baran gelene kadar. Bu sayede uzun zamandır konuşamadığım insanlarla da konuşmuştum.

Nazende (bxb)Место, где живут истории. Откройте их для себя