✾ 91.

27 3 1
                                    



BİRBİRİNE KARIŞAN RENKLER

Bir insan aynı anda hem üşüyüp hem yanabilir miydi? Zemheri soğuğu yemiş tenimin bir anda kor ateşlere düşmesi ne kadar dayanılabilirdi? Al kanlara boyanmış ruhumun acıları damarlarımda sinsi bir zehir gibi dolanıyor, nabzımı allak bullak ediyordu. Sanki bulunduğum ortamdan soyutlanmış başka bir metafizik evrene geçmiştim. Eşyalar etrafımdaydı ama sanki ben orada görünmezdim. Başka bir boyuta geçmişim gibi... Hiçliğe karışmışım gibi...

Darmaduman olmuş bedenimi zorlukla toparlayıp çantamı sırtıma taktım. Zorlukla da olsa hızlı hareket etmiştim ve gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Kendimi tutmak istesem de ağlamamın önüne geçemiyordum. İçimde taşkın oluşmuş dur durak bilmeyen bir sel başlamıştı.

Yatağın ucundaki ceketimi de alıp rast gele koluma geçirdiğimde kapıya yöneldim. Bir daha hiç görmemek üzere bırakıp gidiyordum buradan. Gidilebilecek en acı şekilde...

Ben kapıya yaklaştığım sırada kapının aniden açılması beni olduğum yere sabitlerken afalladım. Karşımda gördüğüm öfkeli bir Emir aynı hızla içeri girip kapıyı sertçe geri kapadığında ne olduğunu anlayamamıştım. Birbirine odaklanan gözlerimiz kin dolu bakışlar atarken ağladığımı görmesi, beni bu halde görmesi o kadar canımı sıkmıştı ki yer yarılsa da içine girsem diye diledim.

"Çekil." dedim öfkeyle yanından geçmeye çalışırken. Beni kolumda tuttuğu gibi öyle sert çekti ki canımın acısından karşılık vermemek için kendimi zor tuttum. Suratına bir tane geçirmemek için kendimi sahiden çok zor tuttum. "Bırak!" diye bağırdım bu kez. Kısa kısa konuşuyordum çünkü ağlamaktan hıçkırık tutmuştu. Daha zavallı görünemezdim.

"Niye ağlıyorsun Asel?" diye sordu oda öfkeli çıkan sesi ile. Beni yine çekip yatağa itmişti.

"Seni ilgilendirmez." dedim ve tekrar kalkıp kapıya yöneldim. Tekrar tuttu kolumdan, çekti ve bu kez duvara iteledi. Elimdeki montu çekip kenara attı.

"Neden ağladığını sordum sana?" diye diretti.

"Sa-na-ne!" diye heceledim dişlerimin arasından kendimi sıkarak. "Defol önümden." diye bağırdım hınçla. Çıkmayı denedim ama sıkıca tutuğu kollarımı kurtaramadım. Emir o kadar güçlü bir adamdı ki onca erkekle kavga etmiştim ama onun karşısında güçsüz kalıyordum. Bu belki de ona duyduğum hisler yüzündendi bilmiyorum.

"Geberiyorsun." dedi oda aynı öfke ile bana. Kaşları çatıktı ve mavi gözlerinden sanki kalbime yıldırımlar düşüyordu. "Bana olan aşkın sanki seni öldürüyor." dedi kendinden Emin bir şekilde.

Sinirlerim boşalarak sesli bir kahkaha attım. Bir yandan yanaklarımdan süzülen yaşlar bir yandan anlamsız kahkaham. "Emir, çekil önümden... bir daha yüzünü görmek bile istemiyorum." diye bağırdım var gücümle. Bu kez de o kahkaha attı. İki dengesiz ruh bulmuştu yine birbirini. Anlamsız gelen her şey aslında bizi o kadar etkiliyordu ki içinden çıkılmaz bir durumun ortasında buluyorduk kendimizi.

"Öfkenden ölüyorsun değil mi? Kabul edemedin, yediremedin başkasının yanımda olmasını kendine?"

"Çekil dedim!" diye bağırdığımda kapı tıklatıldı.

"Gençler sorun ne?" Bu Uygarın sesiydi.

"Siktir git Uygar." diye bağırdı Emir gözlerini üzerimden ayırmadan.

Onun gözlerine bu kadar yakından bakmak uçsuz bucaksız okyanusta yeniden bir yaşama başlamak gibiydi.

"Köpek gibi seviyorsun hala beni." dedi Emir kendini beğenmiş bir halde. Hem öfkeli, hem de açıklayamadığım bir ruh halindeydi. "Başkasının yanımda olması seni kudurtuyor."

TEHLİKELİ İNTİKAM Where stories live. Discover now