✾ 63.

57 8 1
                                    




FİLM

Yangın olayının üzerinden yaklaşık bir hafta geçmişti. Bir haftadır evden dışarı çıkmamış yaralarımın iyileşmesi için bol bol dinlenmiştim. Bütün günümü Emir'le bahçede sebze ekerek geçiriyordum. Bahçıvanlığa merak sarmıştık ve oldukça stres alan bir işti. Salatalık ve biberlerimiz hemen baş gösterip filizlenmişti bile.

Emir bir ara bırakıp şirkete gidiyor işleri ile ilgilenip geliyordu. Döndüğünde ise oldukça yorgun olduğu için duş alıp uyumak istiyordu. Bende onsuz uyumak istemediğimden uykum olmasa bile yanına sokuluyordum. Ayrılmaz ikili olmuştuk. Bir haftalık bu süreçte birbirimize kırmadan kızmadan daha çok bağlanmıştık. Bir çok şey paylaşmıştık.

Yaralarında can bulduğum adam, zihnimin kalbim için düşündüğü en güzel parçaydı.

Beni her konuda sarılıp sarmaladığı gibi özel konularımda da benden önce koşuyordu. Şafak meselesini öğrenmek için görüşmediği yer kalmamıştı ama net bir bilgi verebilen kimse yoktu.

Güneş dağların arkasına girerken yeryüzüne bıraktığı loş sarı ışık yüzüme vuruyordu. Gökyüzü kızıla boyanmış mavi ile eşsiz bir görüntü yakalamıştı. Salonda kimse yoktu. Herkes odasına çekilmiş dinleniyordu. Bense Emir'in işten gelmesini bekliyordum.

Sıkılmıştım oturmaktan, bir kitap bitirmiştim gittiğinden beri. Okumam hızlıydı fakat ikincisini okumak istememiştim. Kahve içmiş hatta biraz uyumuştum bile ama Emir bugün gecikmişti.

Televizyonu açıp koltuğa uzandığımda saçma sapan dizilerden başka bir şey olmadığını görmüştüm. Sıkılıp geri kapatarak müzik açtım. Kaç tane müzik dinlemiştim bilmiyorum ama hava artık tamamen karanlıktı. Oda ay ışığı ile aydınlanıyordu. Havalar da artık ısınmış güneş yüzünü tamamen göstermeye başlamıştı.

Kışken yazı seviyordum yazken kışı ama en çok kışı seviyordum.

Açılan kapı sesini duyunca hemen doğrulup ayağa kalktım.

"Emir.. Sen misin?" diye soran kişi ben değildim. Merdivenlerden indiğini anladığım Selin'di. Ayak sesinden anlaşılırsa yanında da Engin de vardı.

"Benim." dedi Emir yorgun çıkan sesi ile. "Burası neden bu kadar karanlık?" diye sorduğunda ışıkları açtı. Bir anda açılan ışığın etkisi ile gözlerim kısılırken yukardan Uygar seslendi.

"Vayyy! Zibidi gonzalez gelmiş." diye bağırarak merdivenlerin korumalıklarına atladı ve kayarak aşağı kadar indi. Emir bende olan gözlerini Uygar'a çevirdiğinde ses çıkarmadan dudak hareketleriyle sövdü.

Uygar hemen duruşunu düzelttiğinde benim yanıma zıpladı. "Yenge şu herifine bir şey söyle. Her lafımı yanlış anlıyor ya hu, ben ona ne kadar hızlı ve yeteneklisin demek istemiştim." dediğinde ona tiksinerek baktım. Bu bakışıma bir an bocalayarak karşılık veren uygar sessiz kaldı.

"Uygar, sen kro musun ya?" diye sordum burun kıvırarak. "Yenge yetmezmiş gibi herif nedir ya?" dedim gözlerimi kaçırarak. Sonra yüzünün düştüğünü görünce dayanamayıp gülümseyerek "Şaka şaka, haklısın tabi. Emir ters anlama üzerine tez yazmış." dediğimde omzuna bir tane şaka olsun diye geçirdim.

Uygar "Ah!" diye inlerken omzunu tutup eğilerek kıpırdanmaya başladı.

"Yuh!" dedi acılı çıkan sesiyle. "Siz birbirinizi tam bulmuşsunuz ya, bana zarar vermek için mi geldiniz dünyaya? El mi demir mi o ya? Ah.." dediğinde kalakalmıştım. Emir bir iki adımda yanıma gelerek Uygar'a bundan olmamış der gibi baktı.

"Vallahi sert vurmadım ya.." dedim şaşkınlıkla Emir'in yüzüne bakarken. Emir gülümseyip yanağımdan öptüğünde "Bırak sen onu, kendisi çürük haberi yok." diyerek beni belimden kavradı. Sonra diğerlerine dönüp "Ne yaptınız bakalım?" diye sordu.

TEHLİKELİ İNTİKAM Where stories live. Discover now