✾ 18.

93 11 0
                                    




Kalbim korkudan mı telaştan mı bilinmez hızla atarken iki elimle göğsümde sıkıştırdığım havluma sarındım. Ardından kaşlarımı çatarak bana odaklanmış mavi gözlere baktım.

Bakışları o kadar keskindi ki nefesimin kesilmesine sebep oluyordu. İçinde bulunduğumuz aptal durumdan rahatsız olduğum kadar şaşkınlıktan tepkisiz kalmıştım.

"Ben.." diye konuşmaya başlayacakken elimin tersi ile hafifçe iteleyip odadan içeri girdim. Arkasına geçip konuşmadan sırtından iteleyerek odadan dışarı çıkmasını sağladım. Utanmıştım ama çok belli etmek istemiyordum. Yanaklarım yanıyordu ve kızardığına emindim. Bunu görmesini de istemiyordum.

Geriye dönmesini beklemeden kapıyı kapatıp kilitlediğimde sırtımı kapıya verdim ve elimi göğsüme bastırdım.

Kalbim kaburgamı kıracaktı sanki. Bu kadar utanmaya gerek var mıydı?

"Sadece elbiseni getirmiştim." dedi kapının arkasından gelen tok sesi ile. "Hemen çıkıyordum ki seninle çarpıştık." dediğinde sesinde sersem bir ton vardı. Az önce yaşanan garip anı onu da şaşırmış olmalıydı.

"Bir dahakine haberli gelirsen memnun kalırım." diye söylenerek karşılık verdim. "O telefonu bana bunun için vermedin mi?"

"Kusura bakma balkız, art niyetim yoktu." dediğinde gözlerimi devirdim. Şu halimi görmüyor oluşuna o kadar seviniyordum ki. Elbette biliyordum art niyeti olmadığını.

Kendince kızlarla takılan birisi olabilirdi fakat asla zorba bir adam değildi. Kimseyi elde etmek için uğraşmıyordu, aksine gözlemlediğim kadarıyla kadınlar onu elde etmek için çırpınıyordu. Ve o, canı ne isterse onu yapıyordu. Tipik kadınların peşinde koştuğu erkek figürüydü. Fakat o pohpohlanmaktan ziyade, kendi başarısı, yakışıklılığı ve zenginliğiyle özgüven kazanmış bir adamdı. Hatta fazla özgüvene sahipti.

"Akşam sekizde orda olmamız gerekiyor. Sana birkaç parça bir şey getirdim. İhtiyacın olan bir şey olursa söyle." dedi ben cevap vermeyince. Ardından gözlerim yatağın üzerinde ki ateş kırmızı elbise ile buluştu. Yanında da birkaç poşet vardı.

"Neden kırmızı?" diye sordum seslice. Sevdiğim bir renkti. Dikkat çekici şeyler giymeyi sevmem gibi bir takıntım yoktu. Canım ne isterse onu giyerdim ve ben onun içinde rahat olduğum sürece kimsenin düşüncesi umurumda olmazdı.

"Esmersin, yakışır diye düşündüm."

Kalbim pıt etti. Nedense bunu duymak iyi gelmişti. "Mor severim ben." diye uyuzluk yapmak istedim elbiseye doğru yaklaşırken. Deminki gerilim hattını da yok etmek istiyordum.

"Babaanne misin sen?" diye sordu alayla. "İstersen mantar topuk ayakkabıda getireyim." dediğinde duymadığından emin olarak sessizce kıkırdadım.

"İçim çürümüş benim." dedim elbisenin bedenine bakarken. Tam benim bedenimdi. "Bedenimi nerden bildin?"

"Bi deri bir kemik vücuduna olacak elbiseyi tahmin etmek zor değil. Sen daha çocuksun unuttun mu?" Gözlerimi devirdim ve hızla kapıya yöneldim. Açıp aralıktan sadece kafamı uzatarak kısık bakışlarla etrafı tararken iki adım ilerde kolları göğsünde birleşik duran Emir'i gördüm.

Gök mavisi bakışları doğrudan yüzümdeyken ona dik bakmaya çalışmak çok zor olsa da pes etmedim. "Vazgeçmemi istiyorsun herhalde?"

"Hayır." dedi duruşunu bozmadan.

"Çocuk değilim ben." dedim burnumdan solurken.

"Şu tartışmadan bıkmadın." Duruşu hala aynı rahatlık ve kararlılıktaydı.

"Senin çocuk demekten bıkmadığın gibi." diye söylendim.

"Bayan hazır cevap." diyerek gözlerini devirdi ve arkasını dönüp kapıya doğru iletledi. Ardından cevap vermeden evden çıkıp gitti. "Söyleyeceklerim bitmemişti."

Kendi kendime konuşurken kapıyı kapattım ve üzerime bir şeyler giydikten sonra telefonu elime aldım. Rehbere girip zaten tek kayıtlı kişi olan Emir Kayahan'ın üzerine geldim.

Kime: Emir Kayahan (14:02)

Konuşmam bitmemişti. İşim bittikten sonra kıyafetleri ve diğer eşyaları geri veririm. Senin işin olduğu için kabul ettim.

Birkaç dakika telefonun başında bekledim fakat cevap gelmeyince yatağın üzerine attım. Diğer poşetleri karıştırarak içlerinde ne olduğuna baktım. Çok pahalı olduğu belli olan bir ayakkabı, makyaj malzemeleri, saç malzemeleri vardı. Oje bile vardı. Emir her konuda olduğu gibi bu konuda bile oldukça disiplinli davranmış ojeye kadar almıştı.

Ayakkabı siyahtı ve oldukça zarif tasarlanmıştı. Topuğu çok yüksek değildi. İnce ve orta yükseklikteydi. Üzeri açık bırakılmış ve bileği saran incecik bir kemere sahipti.

Çok süslü bir kız değildim, normal şartlarda bunları belki de giymezdim fakat bu kadar zengin insanların gidecekleri lokantayı düşünürsek bu kıyafet ve eşyalar hiçte ağır kaçmazdı.

Poşetleri bitirdikten sonra uzanıp telefonuma baktım fakat hala cevap gelmemişti. Derin bir nefes alıp yanaklarımın içini hava ile doldurdum. Neden geri dönmemişti ki?

Sinirle kalkıp aynanın karşısına geçtim ve oyalanarak saçımı taradım. Güzelce kurutup vakit sanki derede akan suymuş gibi harcadım. Poşetten çıkan malzemelerden bir tane cilt maskesini alıp merakımdan yüzüme sürdüm. Yüzüm kaz boku renginde bir hal aldığında kaskatı kesilmişti ve gözlerimin hafiften yandığını hissediyordum.

Ayağa kalkıp ellerimle yüzüme hava yaparken sağa sola döndüm. Yirmi dakika durması gerektiği yazıyordu üstünde o yüzden hemen çıkaramazdım.

Elim istemsizce sessizde olan telefonuma gitti. Mesaj geldiğini görünce içimde anlam veremediğim bir his oluştu ve beklemeden açtım. Neydi ki beni bu kadar telaşlandıran? Vücudumun verdiği bu aptal tepkilerde neyin nesiydi?

Sinirleniyordum. Bedenime verdiği bu tepkiler yüzünden hiç olmadığım kadar sinirleniyordum. Dişerimi sıktım ve kendime tahammül etmeye çalıştım.

Kimden: Emir Kayahan (15:15)

Sınıyor musun Ya Rabbi?

Gözlerimi devirdim. Bu değildi beklediğim cevap.

Kimden: Emir Kayahan (15:16)

Çöpe atarsın. Seninle didişecek kadar boş vaktim yok.

İstemsizce suratım düştü. Beyefendi oldukça ukalaydı. Babasını satayım sanki kendim için hazırlanıyordum burda. Sanki kendim için saçma bir oyunun içine giriyordum.

Telefonu tekrar yatağa fırlattım ve doğru banyoya gittim. Yüzümü yıkadım ve maskeden kurtuldum. Anlamsız şekilde sinirliydim.

"Boş vakti yokmuş." dedim dişlerimin arasından odaya girerken. Poşetleri kenara atıp yorganı açtım. Güneşlikleri de kapatıp tekrar yatağın içine girdim. "Çokta umurumda."

TEHLİKELİ İNTİKAM Where stories live. Discover now