Bölüm 67

68.2K 4.6K 732
                                    

"Allah belamı verdi. Yemin ederim ki verdi." dedim panikle dosyaları toparlarken.

Allah belamı vermişti çünkü ben dün gece Ece ve katil mevzularıyla uğraştıktan sonra sınav kağıtlarını okumaya devam etmiş fakat yarısına dahi gelemeden uyuyakalmıştım.

Sınav kağıtlarını okurken uyuyakalıp boynumun tutulmasına sebebiyet vermemişim gibi bir de çalan saati duymamış, derse bir saat kala uyanmıştım.

Tabii ki de bu kadar değildi.

Toparlamaya çalıştığım sınavların tamamı bugün okunmalı, sisteme girilmeliydi. Kısacası Allah belamı vermişti.

Teklifi reddettik diye çarpılma ihtimalimiz yüzde kaç sence?

Yüzde hiç.

Piç miç ayıp oluyor yalnız?

Sus be!

İç sesimin reddettiğim için çarpıldığımızı düşündüğü teklif Savaş ve Boran'ın güçlerini birleştirerek yaptığı, Savaş'ın evime gelmesi ve bir süre burada kalması teklifiydi.

Reddetmiştim çünkü gerek yoktu.

Evet, can güvenliğimi tehlikeye sokan bir durum vardı ancak Savaş tükürsem ulaşacak mesafedeyken korkmama gerek olduğunu sanmıyordum.

Savaş'a olan güvenin beni bitirdi yalnız.

Aramız bozuk olabilir ama bu onun iyi bir polis olduğunu değiştirmiyor. Yiğidi öldür, hakkını yeme aşko.

Dosyalardan bir kaçını alıp çantama tıktım. Bunları tenefüslerde okumayı düşünüyordum. Yanımdakileri tenefüste okusam, kalanları da eve gelince saatte yüz tane okusam, okuma bittikten sonra saatte yüz sonuç girsem...

Allah belamı vermiş gerçekten.

Derin bir nefes alarak ihtiyaç duyduğum her şeyi alelacele bir şekilde doldurduğum kocaman çantamı alıp hızlıca salondan çıktım.

Kapıyı açıp düşme tehlikesi geçire geçire ayakkabılarımı ayağıma geçirip kapıyı kapattım ve hızlıca kilitledim.

Koşar adımlarla asansöre yürüyüp düğmeye bastım ve çantamdan taşan kağıt dolu dosyaları olabildiğince düzgün bir hale getirmeye çalıştım.

Bu kadar sınav kağıdı nereden çıkmıştı? Ben normal bir sınıf öğretmeniydim. Bu kadar kağıt olmamalıydı. İmdattı!

Çantamdaki dosyalarla cebelleştiğim sırada asansörün kata geldiğine dair verdiği ses kulaklarıma doldu ve kapılar açıldı.

Asansöre binmek adına bir adım atmıştım ki başımı kaldırmamla onunla göz göze geldim.

Aha da sıçtık!

Uzun zaman sonra bu kadar ani bir şekilde karşılaşmamız nefesimin anlık olarak kesilmesine sebep olurken kalp atışlarımın manasızca hızlandığını, soğuk soğuk terlediğimi hissettim. "Binmeyecek misin?"

Sesindeki hazırlıksız yakalanmışlık ve heyecan beni afallatırken kısa bir sessizliğin ardından konuştu. "Peki... Acelen var sanırım. Ben ineyim. Sen bin."

Sesindeki kırgınlık ve üzüntüyü umursamamaya çalışarak soğuk bir yüz ifadesiyle asansöre bindim. Aynı soğuklukta bir ses tonu takınarak mırıldandım. "Gerek yok."

Gerek yoktu çünkü ikimizde bu apartmandaki dairelerin kiracısıydık. İkimizde dairlerimize ve apartman imkanlarına ücret ödüyorduk. Asansör de ortak kullanım alanıydı ve o benden önce binmişti.

YANLIŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin